Tevessül

Allahü teâlânın sevdiklerini araya koyarak; onların hatırı, hürmeti için, diyerek duâ etmek. Buna istigâse, yâni yardım istemek de denir. Tevessülün lügat mânâsı; bir şeyi, bir maksadın hâsıl olması için vesîle, sebep yapmaktır.

Peygamberler, evliyâ gibi Allahü teâlânın sevdikleri, duânın kabûlü için sebep yapılmaktadır. Allahü teâlâ sebeplere yapışmayı emretmekte, her şeyi sebepler altında yaratmaktadır. Âdet-i ilâhiyyesi, ilâhî kânunu böyledir. Nitekim bulut vâsıtasıyla Allahü teâlâdan yağmur; ilâç içerek şifâ; bomba, füze, uçak kullanarak zafer beklenmektedir. Bunların hepsi sebeptir. Dilekler, sebeplerden değil, Allahü teâlâdan istenmektedir, O’ndan beklenmektedir. Onun için tevessülde; şirk, Allahü teâlâya ortak koşulması gibi bir durum söz konusu değildir. Bunu söz konusu yaparak doğru yoldan ayrılanlardan karşı çıkanlar olmuşsa da Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdına göre tevessül câizdir.

Tevessül, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde bildirilmiş; Peygamberler, evliyâ ve din büyükleri tevessül yapmışlardır.

Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, O’na vesîle arayın.” (Mâide sûresi: 35) buyrulmaktadır.

Ömer bin Hattâb’ın (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Âdem (aleyhisselâm) zelleyi îtirâf edince; “Yâ Rabbî! Muhammed’in (aleyhisselâm) hakkı için beni bağışla.” dedi. Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Sen Muhammed aleyhisselâmı nereden biliyorsun? Ben henüz O’nu yaratmadım.” buyurdu. Bunun üzerine Âdem aleyhisselâm; “Şuradan biliyorum ki, sen beni yed-i kudretinle yaratıp bana rûh üflediğin zaman, başımı kaldırıp Arş üzerinde “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” yazılmış olduğunu gördüm. Bildim ki, sen, hiç kimsenin ismini, şerefli isminin yanına getirmezsin. Ancak en sevdiğin kulunun ismini getirirsin.” dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Doğru söyledin. O, bana halkın en sevgilisidir. Mâdem ki O’nun hürmetine benden magfiret istedin, gerçek olarak ben de seni affettim. Eğer Muhammed olmasaydı, seni yaratmazdım.” buyurdu.”

Peygamber efendimiz duâ ederken “Allahümme innî es-elüke bihakkıssâilîne aleyke”, yâni “Yâ Rabbî! Senden isteyip de verdiğin kimselerin hatırı için senden istiyorum.” der, böyle duâ ediniz buyururdu.

Hazret-i Ali, annesi Fâtıma’yı (radıyallahü anhümâ), kendi mübârek elleriyle mezara koyunca, “İğfir li-ümmî Fâtıma binti Esed ve vessi’ aleyhâ medhalehâ bi-hakkı nebiyyike vel enbiyâillezîne min kablî inneke erhamurrâhimîn.” Yâni; “Yâ Rabbî! Annem Fâtıma binti Esed’i mağfiret eyle, yâni günahlarını affeyle! İçinde bulunduğu yeri genişlet! Peygamberinin hakkı için önce gelmiş peygamberlerin hepsinin hakkı için bu duâmı kabul et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” demişti.

Osman bin Hanîf şöyle rivâyet etti: Bir âmâ Resûlullah efendimize gelerek; “Yâ Nebiyyallah! Gözümü kaybettim. Bana duâ et.” dedi. O zaman Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem o şahsa; “Abdest al, iki rekat namaz kıl, sonra; Allahümme innî es’elüke ve eteveccehü ileyke bi-nebiyyike Muhammedin nebiyyirrahmeti yâ Muhammed! İnnî eteşeffeu bike fî reddi basarî Allahümme, de.” buyurdu. Yâni: Yâ Rabbî! Senden istiyorum. Senin âlemlere rahmet olan Peygamberin Muhammed aleyhisselâmı vesîle kılarak sana yalvarıyorum. Yâ Muhammed! Gözlerimin görmesi için Rabbime seni vesîle ediyorum.” O şahıs buyrulanı yaptı. Allahü teâlâ, ona gözünün görmesini tekrar ihsân etti.

Ömer bin Hattâb "radıyallahü anh", kıtlık olduğu zaman Resûlullah efendimizin amcası hazret-i Abbâs ile tevessül etti. Yâni onu vesîle ederek Allahü teâlâdan yağmur istedi: “Yâ Rabbî! Kıtlık olduğu zaman, Resûlullah efendimizle sana tevessül ederdik. Sen bize yağmur verirdin. Şimdi sana, Resûlullah efendimizin amcasıyla tevessül ediyoruz. Bize yağmur ihsân et.” diye duâ edince, Allahü teâlâ onlara yağmur verdi. Bu hâdiseyi, Buhârî, Enes bin Mâlik’ten bildirmiştir.

Tevessül, kabir âleminde bulunanlarla da olur:

A’meş şöyle rivâyet etti: Hazret-i Ömer zamânında kıtlık oldu. Eshâb-ı kirâmdan biri, Resûlullah’ın kabr-i şerîfine gitti ve; “Yâ Resûlallah! Ümmetin için Allahü teâlâdan yağmur iste! Yoksa onlar helâk olacaklar.” dedi. Bunun üzerine Resûl-i ekrem, rüyâsında o Sahâbiye; “Ömer’e git, selâmımı söyle. Ona yağmur yağacağını haber ver.” buyurdu. O Sahâbî gördüğü rüyâyı hazret-i Ömer’e haber verdi. Hazret-i Ömer ağlayarak; “Yâ Rabbî Âciz olduklarım hâriç, elimden gelen her şeyi yaptım!” dedi.

Bu şekilde başka sâlih Müslümanlarla, tevessül edilebilir. Yüzyıllardır doğru yolda olan Müslümanlar Allah’ın sevgili kullarını vesile ederek duâ etmişler böylece arzu ve isteklerine kavuşmuşlar, sıkıntılardan kurtulmuşlardır. Duânın kabul olması haram lokma yememeğe bağlıdır. Bu ise ancak Cenâb-ı Hakk’ın sevdiklerinde mümkündür. Ölü olsun diri olsun Allahü teâlânın sevgilileri araya konarak yapılan duâ onların bereketiyle ve hatırları için kabul olmaktadır.

Daha önce yapılmış olan sâlih (iyi) amellerle de tevessül yapılır. 

Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt: 19