Abdülaziz Han

   Babası  : II. Mahmud Hân
Annesi  : Pertavniyâl Valide Sultan
Doğumu  : 8 Şubat 1830
Vefâtı  : 4 Haziran 1876
Tahta Geçişi : 25 Haziran 1861
Saltanat Müddeti : 14 sene
Halifelik Sırası : 97

Osmanlı pâdişâhlarının otuz ikincisi ve islâm ha­lîfelerinin doksan yedincisidir. Sultân ikinci Mahmûdun ikinci oğludur.

1245 [m. 1830] de tevellüd edip, 25 Hazîran 1277 [1861] de halîfe oldu. 1293 [1876] de Dolmabağçe serâyından alınıp, Topkapı serâyına habs edildi. Beş gün sonra Midhat paşa ve serasker [savunma bakanı] Hüseyn Avnî paşa ve arkadaşları tarafından, Fer'ıyye serâyında Kur'ân-ı kerîm okurken bilek damarları kesdirile-rek şehîd edildiği, sultân Vahîdeddînin baş kâtibi Alî Fuad beğin hâtıralarında yazılıdır. Fer'ıyye serayı, Beşiktaş ile Ortaköy arasında, Galataserây lisesinin orta kısmı olan yalıdır. Sultân Mahmûd türbesindedir. Sultân Murâd, bu işkenceli ölümü işitince, korkudan aklı bozuldu.

(Belgelerle Türk târihi dergisi) nin 1967 Kasım ve 2 sayılı nüshasında diyor ki: İstanbol üniversitesine bağlı kıymetli eserler arasında, İbnül-Emîn Mahmûd Kemâl beğin [3310] numaralı defterinde, sultân Abdül'Azîz hânın annesi Pertevniyâl valide sultânın söyleyip yazdırdığı (Sergüzeşt-nâme) vardır. Yıldız ev­rakı arasında görülüp, İbnül-Emîn Ahmed Tevfîk beğin, 1336 [m. 1918] de sûretini çıkardığı bu sergüzeştnâmede Pertevniyâl sultân diyor ki, 1293 [1876] se­nesi, Cemâzil-evvelin yedinci [30 Mayıs] günü, sabaha karşı sâ'at sekizde, valide sultânı yataktan kaldırıyorlar. Sultân, oğlu Abdül'Azîz hânı uyandırıyor. Ha­lîfe (Anne bunu bana kim yapdı? Beni sultân Selîme mi döndürecekler? Ben ki­me ne etdim?) diyor.  Valide sultân (Avnî paşa etdi) diyor.  (Yalnız Avnî etmedi, Rüşdü paşa ile Ahmed ve Midhat paşalar da bu işe dâhil. Ben bu felâketi otuz kırk defa rü'yâmda gördüm. Bundan sonra, Cebrail gökden inse, devlet reîsi olmam Cenâb-ı Hakkın takdîri böyle imiş) diyor. 30 Mayıs 1876 salı günü kayıkla Topkapı serâyına götürülüp, üçüncü Selîm hânın şehîd edildiği odada, habs olunuyor. Çorba gönderiyorlar. Kalfa (Kaşıksız, efendimizin önüne nasıl koyayım?) diyor. Bir kırık tahta kaşık veriyorlar. Halîfe, biraz içiyor. Abdest al­mak için, na'lın aratıyor. (İzn yok) diyerek vermiyorlar. Abdesthâneye yalın ayak giriyor. Üç gün kuru tahta üstünde aç, susuz bırakılıyor. Kayıkda yağmurdan ıslanmış olan elbisesini çıkarmak için gecelik istiyor. (İrâde yokdur) diyerek ver­miyorlar. Sultân Murada tebrîknâme ve acıklı mektûblar gönderip yalvarıyor. Dördüncü gün, [2 Hazîran sabahı] sultân Muradın irâdesi ile diyerek Fer'ıyye serâyına götürüyorlar. İçeri hızlı girdiği için, bir süngülü asker, göğsünden itiyor, (Annem nerede?) diyor. Annesi koşup gelerek yukarı çıkarıyor. Askerlerin say­gısızca konuşdurulduğunu görünce (Aman anneciğim. Bunlar beni öldürecek­ler) diyerek ağlıyor. İki gün sonra, eski, yırtık eşya gönderiyorlar. Askerler, iki­de bir, kılıcını isteriz diye hücum ediyor. Vermiyor ise de, Valide sultân, gizlice vermek zorunda kalıyor. 4 Hazîran sabahı Valide sultân içeri gelip, kapının açık olduğunu ve halîfenin kanlar içinde yatdığını görünce feryâd ediyor. Halîfe, el­lerini, annesinin göğsü üzerine koyup (Allah, Allah) diyor. Gelenler, Valide sul­tânı başka odaya götürüyor, kulağındaki küpeleri ve yüzüğünü çekip alıyorlar. Halîfeyi eski bir perdeye sarıp Ortaköy karakoluna götürüyorlar. Cân çekişirken Rüşdü, Midhat ve Avnî paşalar ve yardakçıları gelip (Bizi azl et!) diyerek alay ediyorlar. Valide sultân (Arslanım şehîd oldu. Beni de şehîd etsinler) diye fer­yâd ediyor. Asker gelip (Sultân Murâd irâde etdi. Seni Beğlerbeği serâyına gö­türeceğiz) diyorlar. Valide sultân (Benim yerim, Yeni-serâydır) diyor. Valide sul­tânın kollarından çekip yalın ayak, yaşmaksız ve ferâcesiz karakola götürüp pa­şalara seyr etdiriyorlar. Halîfenin zevcelerinden Tıryal hânım efendi gelip (Ca­nım, Allah rızâsı için nâmûsu ile oynamayın. Hiç olmazsa araba ile götürünüz) diyor. Paşalar, başarılarından pek keyfli kahkaha atmakdadırlar. Tıryal hânımın arabasına bindirilerek yeni-serâya (Topkapı serâyına) götürülüyor. Başka ara­ba ile Tıryal hânımı da zorla oraya götürüyorlar. Üç gün sonra kızlar ağası Top­kapı serâyına geliyor. İki sultânın ayrı odalarda baygın yatdıklarını görüyor. Altı gece sonra, odalarına birer kandil gönderiliyor. Otuzsekiz gün sonra, Fer'ıy­ye serâyına götürülüyorlar. Kapı ve pencereleri çivileniyor. Sekiz gün Valide sultâna eziyyet ederek (Mallarının yerini bildir) diyorlar. Dokuzuncu gün pence­reler açılıyor, 31 Ağustos 1876 da beşinci Murâd tahtdan indirilip, Dolmabağçe serâyından Çırağân serâyına götürülüyor. Sultân Abdülhamîd hân tahta çıkın­ca işkencelerden kurtulup rahata kavuşuyorlar. Sultânlara yapılan işkencele­rin, sultân Mufâdın emri ile olduğunu söylerlerdi. Hâlbuki sultân Muradın bir şeyden haberi yokdu. Halîfenin tebriklerini ve yalvarmalarını paşalar sultân Murada göstermiyor. Sultân adına kendileri cevâb yazıp aldatdıkları, [m. 1959] tarihli askeri târih mecmû'asında uzun yazılıdır.

[m. 1967] de İstanbolda basılmış olan Tahsin Yılmaz Öztunanın (Türkiye târihi) nin onikinci cildinde özetle diyor ki: (Sultân Abdül'azîzin hal’ edilmesi, birkaç ahlâksız veya safdil devlet adamının, şahsî ihtirasları uğruna oldu. Bunların başında eski sadr-ı a'zam Hüseyn Avnî paşa geliyordu. Kurmaylıkdan yetişmiş, üç defa serasker olmuşdu. Bir uşağın oğlu idi. (Kinim dînimdir) diyen kindar adamlardan biri idi. Meşhur mason Fuâd paşanın yetişdirmesi idi. Meziyyetsizliklerinden, kötülüklerinden dolayı azl olunur, sonra entrikalarla yine bir makam kapardı. Mahmûd Nedîm paşa tarafından azl edilip sürüldüğü ve rütbesi ve ni­şanları alındığı için, pâdişâha kin bağladı. Sultânı tahtından indirmeğe ve öl­dürmeğe karâr verdi. Londraya gidip, bu işi [masonlarla] planlaşdırdı. Fâci'anın ikinci adamı Midhat paşanın batı kültürü olmadığı gibi, din bilgisi de yokdur. Tuna ve Bağdâd valiliklerinde yapdığı işler, Avrupa basınında alkışlanmış, bil­hassa İngilizler tarafından şımartılmışdır. Hislerine kapılan, acele ve yanlış ka­rârlar veren, bu yüzden, iyi iş görmeğe müsâid olmıyan bir adamdır. Âli paşa gibi, ölünciye kadar sadâretde kalacağını umarken, iki ay içinde azl edilme­sini, gururuna yidirememiş, hükümdara düşman olmuşdur. İçki masalarında dev­lete âid karârlar alırdı. İngilteredeki parlamento idaresini aynen alırsa, Türki­ye'nin, aynen İngiltere olacağını sanırdı. Böyle bir idareyi yürütecek tek şah­sın, kendisi olacağına inanırdı. Midhat paşanın, meşrûtiyyeti te'sis edebilmek için, hal' işine karışdığını ileri sürmek, gerçeğe hiç de uymamakdadır. Avnî pa­şa, hal' projesini Midhat ve Şirvânîzade Muhammed Rüşdü paşalara, sonra zemanın sadr-ı a'zamı mütercim Rüşdü paşaya açdı. Şirvânîzâdeden yüz bula­mayınca, onu Taife sürdürdü ve orada zehrletdi. Midhat paşa, sadr-ı a'zam Mah­mûd Nedîm paşanın, kendisini merkezden uzaklaşdıracağını vehm ederek hal' işine karışmışdır denilebilir. Hal' işine Midhat paşanın emri ile, uydurma fetva veren şeyh-ul-islâm Hasen Hayrullah efendi de, bu makamından, önce azl edil­miş, bu yüzden sultâna kin bağlamışdı. Sultân Abdül'Azîz bunun için (O, serâyda iken, müfsid imâm denirdi. Rüşdü paşanın tavsiyesi ile şeyh-ul-islâm yapdık. Allah vere de, bir halt etmese) demişdir.

abdulazizhandevriharita

Abdülazîz Han Devri Osmanlı Devleti'nin sınırlarını gösteren harita

Sultân Abdül'Azîzin hal'inin bir vatanperverlik olacağına inanan tek adam, harb okulu nâzın [kumandanı] Süleyman paşa idi. Yirmibeş Mayıs gecesi, Re­dif ve Süleyman paşalar, Avnî paşanın Kuzguncukdaki evinde toplanarak üçyüz [300] harbiye talebesinin Dolmabağçe serayını kuşatmasına karâr verdi­ler. Talebeye ve erlere, sultânı korumak için gidiyoruz denildi.

Avnî paşa sultânı öldürmeği çokdan plânlamış ve nihayet bu cinayeti işlemişdir. Uzun zeman serâyda câsûsu olan, ikinci mâbeynci Fahri beği bu işde kullandı. Cezayirli Mustafâ pehlüvanı ve Yozgadlı pehlüvân Mustafâ çavuşu ve Boyâbâdlı hacı Mehmed pehlüvanı Fer'iyye serâyına bağçıvan yapdılar. Fahri beyle bu pehlüvanlar, odaya girip, uzun döğüşmeden sonra bileklerini kesip pencereden bağçeye kaçdılar. Avnî paşa,   çığlık seslerini duyarduymaz, Kuz­guncukdaki yalısından, kayıkla, hemen Fer'ıyyeye geldi. Ölüm raporunu imzalamak istemiyen iki doktordan birini, Avnî paşa hemen Trablusgarba sürdü. İkincisi olan Ömer beğin apoletlerini [formalarını] hemen orada sökmüşdür. 1293 [m. 1876] Haziranın 4.cü günü sabahı, sultân Abdül'Azîz'in Ortaköy sahilinde Fer'ıyye sarayındaki odasından garîb sesler gelmeğe başladı. Sâ'at dokuz buçukda odaya girenler, eski hakanı kanlar içinde buldular. Ertesi gün yayınlanan hükümet teblîği, şöyle diyordu: (Sultan Abdül'Azîz sakalını düzeltmek üzere istediği küçük makasla her iki bileğinin damarlarını açarak intihar etmişdir. Serasker Avnî paşa cesedi karakola nakl etdirmişdir). Bu tebliğ ve ekli tabîb raporu, hiç kimseyi inandıramadı. Doktorlara yalnız bilekler gösterilmişdir. Avnî paşa, birkaç sene önce de sultân Abdül'Azîzi zehrlemeğe teşebbüs
etmişdi. Midhât paşa, ölümü işitince, (Hakanın muhafazası pek müşkil ve tehlükeli olduğundan, bu vech ile vefatı pek iyi oldu) demişdir. Mâliye nâzın Yûsuf paşa ise, (Mel'ûn herif [Avnî paşa], pâdişâhın başını yidi. İnşâallah yakında o kâtil de katl edilir) demişdir. Sadrı a'zâm mütercim Rüşdü paşa da, (Na'şı karakola çıkardıkları zeman canlı imiş. Hekimler de, canlı olduğunu tasdik eylediler) demişdir. Üç pehlivana yüzer altın mâ'aş bağlanarak, sırrı ifşa etmeleri önlendi. Sultân Abdül'Azîzin na'şını yıkayan sekiz imâm, yıldız muhakemesinde, sultanın iki dişi kırılmış, sakalının sol tarafı yolunmuş, sol memesi altında büyük bir çürük vardı demişlerdir. Pehlivanlar da, yapdıklarını sonradan i'tirâf etmişlerdir. İntihar edecek şahsın her iki bileğinin damarlarını birlikde kesemiyeceği de tıp ilminde meydandadır. Hüseyn Avnî paşa, sultan Abdül'Azîzin hal' edileceğini birkaç sene önce Londrada İngiliz nazırlarına söylemek cesaret ve hiyânetinde de bulunmuşdu. Bunun için (Encyclopaedia Britannica) intihar tezini ileri sürmekdedir. Son çıkan (Grand Larousse) ise, öldürüldüğünü yazmakdadır. 5 Hazîran günü cenazesi büyük merasimle kaldırıldı. Topkapı serâyında yıkandı. Pederi sultan ikinci Mahmûd hânın Çenberlitaşdaki türbesine defnedildi.

Midhat paşa, meşrûtiyyet i'lan etdirip, Âl-i Osman yerine, Âl-i Midhat devletinin kurulması zemanı geldiğini düşünüyordu. Fekat Avnî paşa devlet pos­tunu ona kapdırmak istemiyordu. Süleyman paşa, bu inkılâbın meşrûtiyyet için yapıldığını söyleyince, Avnî paşa, (Sen sus! Asker siyâsete karışmaz) demişdir. Hâlbuki, kendisi, askeri çokdan siyâsete karışdırmış, Balkanlarda felâketli hâ­diselerin patlak vermesine sebeb olmuşdu. Nitekim, 2 Temmuzda Sırb ve Ka­radağ prenslikleri isyan etdi. Balkanlar karışdı).

Abdül'Azîz hânı şehîd etdiren paşalar, başarılarının zevki içinde, Midhat paşanın Bâyezîddeki konağında, 15 Hazîran gecesi toplanmışlardı. Odaya gi­ren erkân-ı harb kolağası, 26 yaşında, Hasen beğ, Avnî paşayı ve sonra hâriciyye nâzırı Râşid paşayı vurup öldürüyor. Midhât paşayı kovalıyor ise de, pa­şa mutbaha kaçıp, aşçının dolabına saklanıp, ölümden kurtuluyor. Yaralı yaka­lanan Hasen beğ ertesi gün Bâyezîd meydanında şehîd ediliyor. Edirnekapının dışında, sağ köşede, demir parmaklıklı mezarının büyük taşında (Ümerâ ve güzât-ı çerâkiseden ismâ'îl beğin oğlu olup, Harb okulunu bitirip, kolağası rüt­besinde iken, genç yaşında, velî-ni'meti uğrunda fedây-ı cân eden Çerkeş Ha­sen beğin kabridir) yazılıdır. Sultân Abdül'Azîz hân, Çerkes Hasen beğin eniş­tesi idi. Halîfenin fecî' sekide şehîd edildiğini ve annesi   Pertevniyâl sultâna çok çirkin işkenceler yapıldığını işiten sultân Muradın üzüntüden ve bu felâket yolunun sonunu düşünmekden aklı bozuldu.

Sultân Abdül'Azîz hân, onbeş senelik saltanat zemânını Dolmabağçe serâyında geçirdi. Bu serâyda iken hal' edildi. Beşinci Murâd da üç aylık saltanatını bu serâyda geçirdi. İkinci Abdülhamîd hân, bu serâyda yedi ay oturdukdan sonra, Yıldız kasrlarına yerleşdi. Sonra Yıldız serayını yapdı. Sultân Muhammed Reşat da Dolmabağçe serâyında oturdu.

Sultân Abdül'Azîz hân, [1278] de yeni askerî elbiseleri kabul etdi. [1279] da posta pulu kullanıldı. [1286] da Süveyş kanalı açıldı. [1288] de İstanbolda tramvay işletilmeğe başladı. [1292] de Galata tüneli yapıldı ve askerî rüşdiyye mektebleri açıldı. [1279] da Osmanlı bankası açıldı. [1280] de sa­hillere deniz feneri konuldu ve devlet şûrası [Danıştay] kuruldu. [1284] de sul­tanî mektebleri [liseler] açıldı. [1285] de Sanayi mektebleri açıldı. [1286] da Fransa imperatöriçesi İstanbolu ziyaret etdi. [1287] de Avusturya imperatörü, sultân Abdül'Azîzi ziyarete geldi. [1287] de şark demir yolları yapıldı. [1287] de tıbbiyye-i mülkiyye açıldı ve orman ve ma'den mektebleri açıldı ve Eski serây dış kapısı, ya'nî Üniversitenin Bâyezîd meydanına açılan giriş kapısı yapıldı. [1288] de itfâiyye alayı teşkîl edildi. [1289] da seyyar havz yapıldı ve Dârüşşefeka lisesi açıldı. [1290] da İrân şahı, sultân Abdül'Azizi ziyarete geldi ve izmit demir yolu yapıldı.

Sultân Abdül'Azîz, Çırağan ve Beğlerbeği serâylarını yapdırdı. Muhtelif yerlerde de kasrlar yapdırdı. Beykoz kasrı bunlardandır.

Çırâğân yalısını ilk olarak Nevşehrli dâmâd İbrahim paşa, yapdırdı. Sonra üçüncü Selîm hânın hemşîresi Beyhan sultân tarafından yeniden yapıldı. Ahşâb ve çok zînetli idi. Sultân, bunu, kardeşi sultân Selime satdı. Sonra, sultân ikinci Mahmûd hân 1252 [m. 1836] da bunu yıkdırarak büyük ahşâb serây yap­dı. Sultân Abdülmecîd hân ilk seneler bu serâyda oturdu. 1271 [m. 1855] de yıkdırdı. 1288 [m. 1871] de Abdül'azîz hân son muhteşem serayı dört milyon liraya yapdırdı.

Beğlerbeği serâyının yerinde, tepede birinci Ahmed hânın (Şevk-âbâd) kas­rı vardı. Sahil serayını ikinci Mahmûd hân ahşâb yapdırdı. Moltekeyi burada kabul eylediği zeman çubuk içiyordu. Abdülmecîd hân 1249 [m. 1833] de bu serâyda merasimle hatm-i şerif indirmişdi. Sultân Abdül'azîz hân, 1282 [m. 1865] de bu ahşâb serayı yıkdırıp yerine mermerden muhteşem serayı yapdırdı. Sul­tân, 1865 Nîsânının yirmibirinci cum'a günü seraya yerleşdi. Yaz mevsimlerini burada geçirirdi. Balkan harbi bozgununda Abdülhamîd hânı, Selânikden (Lorley) Alman vapuru ile İstanbola getirtip Beğlerbeği serâyına koydular. Boğaziçi tarafında, alt katda, arka tarafda bir odada yerleşip, yetmişaltı yaşında iken zâtürrie hastalığından vefat etdiği 10 Şubat 1336 [m. 1918] gününe kadar bu­rada yaşadı.

mahmudhankabri

Sultan Abdülazîz Han, babası II. Mahmûd Han'ın Çemberlitaş'taki türbesinde medfundur.

Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 1, s. 57-60