Mütercim Rüşdi Paşa (1811 - 1882)

Tanzîmât dönemi Osmanlı sadrâzamlarından.

Sinop’un Ayandon (Ayancık) ilçesinden Hacı Hasan Ağa adında fakir bir kayıkçının oğludur.

1811 yılında Ayandon’da doğdu.

Üç yaşında ailecek İstanbul’a geldiler. İlk tahsilini mahalle mektebinde yaptı, Vak’a-i hayriye denilen yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra, Tophane’de açılan Asâkir-i muntazama taburuna girdi. Zamanla yükselerek mülâzim (teğmen) oldu. Maaşının bir mikdârıyla özel hoca bularak, biraz Arabî, Fârisî ve Tanaş Efendi adlı birinden Fransızca öğrendi. Yine Hüsrev Paşa’nın aracılığıyla bâzı askerî kitapları Fransızca’dan Türkçe’ye çevirmek üzere sultan İkinci Abdülhamîd Han’a takdîm edildi. Seraskerlik dâiresinde Nâmık Paşa’nın yanında tercüme işiyle görevlendirildi. Nâmık Paşa’nın Londra’ya gönderilmesinden sonra tek başına tercüme işini yürüttüğü için Mütercim diye meşhur oldu. Kolağalık rütbesiyle dokuz sene Rumeli, Anadolu ve Suriye taraflarında çeşitli vazifelerde bulundu. Sırasıyla; binbaşı alay emîni, kaymakam (yarbay) rütbelerine terfî etti.

1839’da miralay (albay), 1843 senesinde Rumeli ordusuna mirliva, daha sonra da Dâr-ı şûraya âzâ oldu. 1845’de ferik, bir müddet sonra da redif kuvvetlerinin kuruluşuyla vazifelendirildi. 1847’de Hassa ordusu müşirliğine, 1848’de Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî reis-ür-rüesâlığına ve 1851’de de seraskerliğe tâyin edildi. 1852’de birinci rütbe mecîdî nişanı verildi. 1853’de ikinci defa hassa ordusu müşiri oldu. 1853’de istifa etti. Bir müddet sonra Şam eyâleti vâliliğine ve ordu müşirliğine tâyin olundu, fakat kabul etmedi. 1854’de Meclis-i âlî-i Tanzîmât âzâlığına, 1855’de ikinci defa seraskerliğe tâyin edildi. Sultan Abdülmecîd Han ona iki kere kapudanlık ve bir kere de sadâret teklifinde bulunduysa da, Rızâ ve Mehmed Ali paşalarla çalışmaktan kaçındığı için, bu teklifleri kabul etmedi. 1856’da seraskerlik vazifesinden alındı. 1857’de üçüncü defa seraskerliğe getirilen Mütercim Mehmed Rüşdî Paşa, 1858’de tekrar vazîfeden ayrıldı ve Tophane müşiri oldu. Aynı sene içinde Meclis-i âlî-i Tanzîmât reisi oldu. 1859 yılında Kıbrıslı Mehmed Emîn Paşa’nın vazîfeden alınmasından sonra, sultan Abdülmecîd Han tarafından sadrâzamlığa getirildi. Abdülmecîd Han, Mütercim Mehmed Rüşdî Paşa’yı sevmediği hâlde, sadâret makamının Alî ve Fuâd paşaların tekelinde kalmaması için, bu vazifeyi kerhen verdi. Rızâ ve Âlî paşalarla arası açık olan Mütercim Rüşdî Paşa, muhaliflerinin dedikoduları üzerine sadâretten ayrılmak istediyse de istifası kabul edilmedi. 1860’da sadâretten azledilerek yeni kurulan Meclis-i Hazâin reisliğine getirildi. Aynı sene içinde gözlerindeki rahatsızlığı tedavi ettirmek için Berlin’e gitti. Paris ve diğer Avrupa şehirlerini de gezdikten sonra İstanbul’a dönen Mütercim Mehmed Rüşdî Paşa, 1861’de sultan Abdülazîz Han tarafından kabul edildi. Dördüncü defa serasker oldu. Sultan Abdülazîz Han’a karşı sadrâzam Fuâd Paşa, hâriciye nâzırı Âlî Paşa, Meclis-i vâlâ-yı Ahkâm-ı adliye reisi Yûsuf Kâmil paşalarla birlikte hareket ederek seraskerlikten istifa etmeye karar verdi. Ancak daha sonra onlarla birlikte bulunmaktan ve istifa etmekten vaz geçti. Fakat daha sonra, askerî masrafların bütçeyi sarsması sebebiyle, seraskerlik vazîfesinden azledildi. 1865’de Mecâlis-i âliyyeye me’mûr oldu. 1866’da Meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyye reisliğine, aynı sene içinde, Fuâd Paşa’nın sadrâzamlıktan ayrılması üzerine ikinci defa sadârete getirildi. Girid ayaklanması karşısında başarısız olması üzerine sadâretten ayrıldı. 1867’de beşinci defa seraskerliğe getirildi. 1868’de bu vazîfeden tekrar ayrıldı. 1870’de Meclis-i âliyyeye me’mur edildi. 1871’de Dîvân-ı ahkâm-ı adliye nâzırı oldu. Sadrâzam Mahmûd Nedîm Paşa’nın diğer devlet ricaline karşı uyguladığı keyfî muameleler sebebiyle, Dîvân-ı ahkâm-ı adliye nâzırlığından ayrıldı. 1872’de üçüncü defa sadârete getirilen Mütercim Rüşdî Paşa, dört ay kadar bu vazifede kaldıktan sonra ayrıldı. 1876 senesinde sadrâzam Mahmûd Nedîm Paşa’nın, Midhat Paşa ve yardımcılarının tahrikiyle medrese talebelerinin gösterilerde bulunması sebebiyle, sultan Abdülazîz Han tarafından vazifeden azledilmesi üzerine dördüncü defa sadârete getirildi.

Sultan Abdülazîz Han’ın tahttan indiritişi esnasında sadrâzam olup, Midhat ve Hüseyin Avni paşalarla birlikte hareket etti. Sultan beşinci Murâd Han’ın pâdişâhlığı sırasında da sadârette kaldı. Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın pâdişâhlığının ilk zamanlarında da bir müddet yerini korudu. Hüseyin Avni Paşa’nın öldürülmesinden sonra devletin tek hâkimi durumuna geldi. Meşrûtiyet idaresine karşı olan Mütercim Mehmed Rüşdî Paşa, Kânûn-i esâsî çalışmaları sırasında sadârette kaldı.

Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın kılıç alayı törenine hastalığını bahane ederek katılmadı. Tersane konferansında Pâdişâh’ın tebliğ ettiği tedbirlere îtibâr etmeyerek, konferansın aleyhimize cereyan etmesine sebeb oldu. Sultan Abdülhamîd Han’a karşı olan bâzı davranışları sebebiyle hastalık ve ihtiyarlığını ileri sürerek 1876’da sadâret vazifesinden istifa etti. Ali Süâvî vak’asından sonra, Sâdık Paşa’nın sadâretten azl edilmesi üzerine, 1878’de beşinci defa sadrâzam olan Mütercim Mehmed Rüşdî Paşa, Pâdişâh’ın îtimâdını kaybeden Sâdık Paşa’yı dâhiliye nâzırı yapmak, sultan Abdülazîz Han’ın hal’inde önemli rol oynayan Kayserili Ahmed Paşa’yı İstanbul’a çağırmak istemesi, Pâdişâh’a sûikasd tertipleyen Ali Süâvî’nin adamlarını affettirmek çabasına düşmesi sebebiyle, bir hafta sonra vazîfeden azledildi. Pâdişâh’a karşı olan bâzı hareketleri sebebiyle İstanbul’dan uzaklaştırılarak Manisa’ya gönderildi. Sultan Abdülazîz Han’ın şehîd edilmesiyle ilgili dâvâdâ İzmir’e getirtilerek sorguya çekildi. Yıldız Mahkemesince mahkûm edildi. Sultan tarafından sürgüne çevrilen cezasını çekerken bulunduğu Manisa’da, tutulduğu sinir hastalığından kurtulamıyarak 27 Mart 1882’de öldü. Hâtûniye Câmii bahçesine defnedildi.

Mütercim Mehmed Rüşdî Paşa kendi çalışma ve gayretiyle seraskerlik ve sadrâzamlık makamlarına ulaşabilmişti. Ancak sorumluluktan kaçan ve çekingen bir kişiliğe sâhib olması sebebiyle zaman zaman aldığı vazifelerden istifa etmiş, sultan Abdülazîz Han’a karşı hâince plânlar tertipleyerek tahttan indiren ve şehîd eden kimselere âlet olmuştu. Köklü bir tahsîli olmayıp, Avrupa kültürünün te’sirinde kalmış olan Mehmed Rüşdî Paşa, Pâdişâh’a karşı iki yüzlü bir yol tâkib etti. Kendini düşünen, ortaya atılan her fikre karşı çıkan, riyakar, kibirli bir kişiliği vardı. İktidar mevkiinde kimsenin varlığına tahammül edemez, kendinden başka kusursuz adam bulunmadığını kabul eder, kimsenin aklını beğenmezdi. İşret ve fuhşiyâta düşkün olduğu hâlde, hâlini herkesten gizler, insanlara iki yüzlü muamelede bulunurdu. İstanbul’dan uzaklaşmaktan pek korkardı. Defalarca sadârete getirildiği hâlde devlet ve millet faydasına ciddî bir iş görmemişti. Bir iki askerî talimnameden başka bir tercümesi de bilinmemektedir.

 

Kaynaklar

1) Son Sadrâzamlar; cild-1, sh. 101

2) Târih-i Lütfî; cild-5, sh. 143

3) Sultan İkinci Abdülhamîd ve Osmanlı İmparatorluğunda Komitacılar; sh. 273

4) Bir Darbenin Anatomisi; sh. 34

5) Osmanlı imparatorluğu Târihi; cild-13, sh. 241

6) Midhat ve Rüşdî Paşaların Tevkiflerine Dâir Vesikalar

7) Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi; sh. 221