Celâlzâde Salih Çelebi (ö. 1565)

Osmanlı âlimi ve devlet adamlarındandır.

1493 (H. 899)’de Volşitrin’de doğdu. 

1565 (H. 973) yılında vefât etti.

İsmi, Molla Salih bin Kâdı Celâl-er-Rûmî’dir. Eyyûb Sultan’da kardeşinin yaptırdığı câminin bahçesinde ve kardeşinin yanında medfûndur.

Celâlzâde Salih Çelebi, medrese tahsilini tamamladıktan sonra İstanbul’da büyük Osmanlı âlimi İbn-i Kemâl Paşazâde’den ders aldı. Meşhur hattat Şeyh Hamdullah’dan hat san’atını öğrendi. Yazısı çok güzel idi. Hocası İbn-i Kemâl Paşazâde’nin bâzı eserlerini müsveddeden temize çekti. 1520 senesinde Kânûnî Sultan Süleymân Han tahta çıktığı sıralarda Hâce-i Sultanî yani Pâdişâh’ın hocası Hayreddîn Efendi’ye mülâzım (asistan) olup, Edirne’de Serâciye Medresesi’ne tâyin edildi. Bu vazifesi sırasında, Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın Belgrad, Rodos ve Budin seferlerini yazarak sultâna takdîm etti.

1524 senesinde İstanbul’daki Murâd Paşa Medresesi’ne müderris olarak tâyin edildi. Uzun süre bu medresede müderrislik yaptıktan sonra, Dîvânyolu’ndaki Haldun Ali Paşa Medresesi, 1536’da ise Sahn-ı semân müderrisliğine tâyin edildi. Burada sultan Süleymân Han’ın emriyle, Fîrûz Şâh hikâyesini kısa zamanda, 8 cild hâlinde, Farsça’dan Türkçeye çevirdi. Değişik medreselerde hizmet ettikten sonra, 1544’de Haleb kâdılığına tâyin edildi.

Elli beş günlük bir hizmetten sonra, Mısır beylerbeyi Haldun Dâvûd Paşa’nın durumunu ve Mısır Evkafını tahkîk ve teftiş için Mısır’a gönderildi. Vazifesini bitirince tekrar Haleb kâdısı olması İstenmiş ise de, kabul etmemiştir. Neticede İstanbul-Sultan Bâyezîd Medresesi müderrisliğine getirilmiştir. Ancak vazîfeye başlamadan, Şam kâdılığına tâyin edildi. Bir sene sonra da Mısır kâdısı oldu. 1550 senesinde emekliye ayrıldı.

Salih Çelebi emekliye ayrıldıktan sonra, Eyyûb Sultan’da biraderi Mustafa Çelebi’nin konağının yanında aldığı evinde yaşamaya başladı. Ziyaretine gelenlerle ve talebeleriyle sohbet ederek ilmî mütâlâalarda bulunup tatlı bir ömür sürdü ve eser te’lifi ile uğraştı. Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın şehzâdesi Bâyezîd’in emriyle, Cemâleddîn Mehmed Avfî’nin, Büyük Selçuklu Devleti’nin vezîri Nizâm-ül-mülk adına Farsça yazdığı Cevâmi’ul-hikâyât ve levâmî-ür-rivâyât adındaki, târih ve ahlâkla ilgili eserini Türkçe’ye çevirdi. Bu eseri çok beğenen şehzâde Bâyezîd’in; “Muradı ve meramı ne ise arzetsin!” diye haber göndermesi üzerine, Celâlzâde Salih Çelebi, talebeleriyle bir arada bulunmak ve eser telifine devam etmek arzusu ile Eyyûb Sultan Medresesi müderrisliğine tâyin edilmesini istedi. Dileği kabul edilerek, tekrar müderrisliğe tâyin edildi. Bu görevde üç sene kaldı. Gözlerine perde indiğinden, 1561 senesi Safer ayında afvını istirham ederek emekliye ayrıldı.

Salih Çelebi, yüksek din ilimlerine vâkıf bir zât olup, bilhassa fıkıh ilminde mütehassıs idi. Nesir ve nazım vadisinde kudretli bir kaleme sahipti. Ahlâkı, fazîleti, dürüstlüğü ve hakşinaslığı ile tanınıp, zamanının âlimleri arasında mevki sahibi oldu. Te’lif ve tercüme olmak üzere kıymetli eserler yazdı.

Salih Çelebi, Mısır kâdılığı esnasında, annesi tarafından verilen bir câriye ile evlenerek, bundan İshak adında bir oğlu oldu. Bu çocuğun on yaşlarında vefât etmesi, Celâlzâdeyi çok müteessir etmiş ve bu üzüntüsü sebebiyle, manzum bir Leylâ ve Mecnûn hikâyesi yazmıştır.

Salih Çelebi; yumuşak huylu, temiz kalbli, vefâkâr ve biraderi Mustafa Çelebi gibi çok cömert idi. Gerek kâdılığı, gerekse emekliliği zamanlarında fakirlere, akrabasına ve civarındaki muhtaçlara yedirir, içirir, elbise ve para vermek suretiyle yardım ederdi. Sanki fakirler babası gibiydi. Her gece sofrasında dostları ve talebelerinden misafirler bulunurdu.

Tezkire sahibi Âşık Çelebi, Salih Çelebi’nin mu’îdi (asistanı) Çorlulu Hatmî Çelebi vâsıtasiyle Celâlzâde ile görüşmüş ve yüksek fazîleti hakkında medh ve senada bulunmuştur. Salih Çelebi, Salih ve Salâhî mahlasıyla şiirler yazmıştır. Bir Dîvânı vardır. Nesri şiirinden üstündür. Nesirlerinde açık ve sâde bir dil kullanmıştır.

Eserleri:

1- Belgrad Fetihnamesi,

2- Rodos Fetihnamesi,

3- Târih-i Budin,

4- Târih-i Sultan Süleymân,

5- Fîrûz Şâh menâkıbı tercümesi,

6- Târih-i Mısır,

7- Kitâb-ül-muhtasar fî ahvâl-il-beşer,

8- Cevâmi-ul-hikâyât ve levâmi-ur-rivâyât,

9- Leylâ ve Mecnûn Manzumesi,

10- Dürer-i nesâyih,

11- Miftâh şerhi haşiyesi,

12- Mevâkıb şerhi haşiyesi,

13- Vikâye şerhi haşiyesi,

14- Islâh-ul-îzâh haşiyesi,

15- Tagyîr-üt-tenkîh adlı esere tâ’likâtı,

16- Münşeat,

17- Dîvân.

 

Kaynaklar

1) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-13, sh. 350, 363

2) Osmanlı Müellifleri; cild-3, sh. 37, 279

3) Şakâyık-ı nu’mâniyye Zeyli (Atâî); sh. 48, 113

4) Tezkire-i Latîfî; sh. 218, 336

5) Târih-i Peçevî; cild-1, sh. 743

6) Tuhfe-i Hattâtîn; sh. 229

7) Tezkiret-üş-Şuarâ (Hasan Çelebi); cild-1, sh. 548