Şeytan

Allahü teâlânın yarattığı mahluklardan biri. Şeytan, kibir ve gururu sebebiyle Allahü teâlânın rahmetinden uzaklaştırılan İblis’in ve ona tâbi olanların bir sıfatıdır.

Bu sıfat, ilk defâ iblis için kullanılmış olduğundan, onun adı olarak da meşhur olmuştur. Şeytan, “birine muhâlefet etmek, toprağa girmek, iple bağlamak” gibi mânâları yanında, “uzak olmak” mânâsına da gelir. En meşhur ve en çok kullanılan şekliyle, Allahü teâlânın rahmetinden uzak kalması sebebiyle iblisin adı olmuştur. Şeytan, Arapça “şetane” kelimesine bir “y” harfinin eklenmesiyle türetilmiş bir kelimedir. Böylece “-şetane” kelimesi lügatte, “âsi, serkeş, itâatsız, habis, pek kötü olmak; şeytanın yaptığını yapmak, rahmetten uzaklaştırılmak” mânâlarınadır. Bir isim olarak ise; “iğfal edici, ayartıcı, ifsat edici, yaygaracı, baş belâsı, rahat vermeyen, insanı haktan, rahmetten uzaklaştıran” mânâlarına gelir.

Şeytan, insanların gözleriyle göremedikleri varlıklardandır. İnsanlık târihi boyunca, hemen hemen bütün insan topluluklarının inançlarında, “şeytan” isimli bir varlık muhakkak yer almıştır. Günümüzde de tahrife uğramış, bozulmuş ilâhî dinlere mensup olanlar ve temeli felsefeye dayalı bâzı inanışlarla Amerika, Afrika ve Asya’daki küçük kabîleler arasında yaygın totem inançlarının çoğunda, şeytan muhtevâlı varlıklara yer verilmiştir.

İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselâmdan bu yana insanlığa peygamberler vâsıtasıyla tebliğ edilen bütün ilâhî dinlerde şeytanın varlığı insanlara bildirilmiş ve maksadının insanları Allahü teâlâya âsi ederek Cehennem’e sürüklemek olduğu tekrar tekrar haber verilmiştir. İnsanlar zamanla çoğalıp dünyânın çeşitli yerlerine yayılmışlar ve bu arada hak olan dinlerini unutmaya, değiştirmeye ve kendi akıllarından yaptıkları ilâve ve çıkarmalarla bozmaya başlamışlardır. Târih boyunca gönderilen peygamberler, insanların dinlerini yeniden tâzelemişler, îmânlarını düzeltmişlerse de, bir müddet sonra insanlar yeniden doğru yoldan ayrılmışlardır. Peygamberlerin tebliğ ettiği veinsanların çeşitli reformlar, konsül veya kral kararları, filozof müdâhaleleri, kötü din adamı entrikaları ve şahsî düşüncelerle bozdukları ilâhî dinlerin en son örnekleri Yahûdîlik ve Hıristiyanlıktır.

Günümüzde Hıristiyanlık, Yahûdîlik dinleriyle diğer inançların hepsinde bildirilen îmân esasları, insan eli ve düşüncesiyle tahrif edilmiş değiştirilmiş olduğu gibi “şeytan” hakkında bildirdikleri de insanların hayâl ve vehimlerinden uydurdukları şeylerle doludur. Bu sebeple Müslümanlar dışındaki insanlar arasında yaygın olan “şeytan” inançları, “şeytan” tasvirleri ve hikâyelerinin gerçekle ilgisi ya hiç yoktur veya çok azdır. Son yıllarda roman, film; hikâye, karikatür, resim vs. gibi sanat dallarında karakterize edilmeye çalışılan “şeytan” temaları ve tipleri de tamâmen uydurmadır. Dînî ve ilmî kıymetleri yoktur. Bunlar, şeytanı anlaşılamaz, başa çıkılamaz, varlığı şüpheli, insanoğlunun şeytan karşısında âciz ve âdetâ onun esiri olduğunu benimseyen anlayışların ürünüdür. Bundan başka târih boyunca ve günümüzde şeytana tapınanlar da bulunmaktadır (Bkz. Yezidîlik). Böyle inananlarda şeytan, tapınılacak kutsal bir varlık olarak takdim edilmektedir.

Şeytan hakkında, Allahü teâlânın insanlara bildirdiği en son ve doğru bilgi, İslâm dîninde mevcuttur. Kur’ân-ı kerîmin pekçok âyetiyle bir kısım hadîs-i şerîfler, insanlara şeytanın varlığının yanısıra, şeytanın insanları aldatma ve kötü yola sürükleme usulleriyle ondan korunma çârelerini anlatmaktadır.  İslâm âlimlerinin kitaplarında uzun yer alan bu bilgiler kısaca şöyle özetlenebilir:

Allahü teâlâ; melekleri, insanları ve cinleri kendisine ibâdet etmesi için yarattı. Kur’ân-ı kerîmde, Zâriyât sûresi 56. âyetinde meâlen; “İnsanları ve cinleri ancak beni bilip ibâdet etmeleri için yarattım.” buyruluyor. İnsanlar topraktan, melekler nûrdan, cinler de ateşten yaratılmıştır. Hicr sûresi 27. âyetinde meâlen; “Âdem’den, önce cinlerin babası olan Cân’ı ateşten yarattık.” buyurdu. Şeytan da cin tâifesindendir. Asıl adı iblis olan şeytanın bir adı da Azâzil’dir. Cinlerin yaratılması, insanların yaratılmasından çok öncedir. Aralarında uzun devirler geçmiştir. İslâm âlimlerinden Muhyiddîn-i Arabî’nin bildirdiğine göre, bu zaman dört bin yıldan az değildir.

Melekler yaratıldıkları zamandan îtibâren ibâdete başladılar. Hiç isyan, itâatsizlik yapmadılar. Cân’ın evlatları olan cinler, yeryüzüne gönderilince, fitne fesat çıkardılar. İsyanları sebebiyle zaman zaman Allahü teâlâ tarafından helâk edildiler. İsyan ve taşkınlık yapmamaları için, Allahü teâlâ onlara dinler gönderdi. Aralarından en iyileri vâli seçilip görevlendirildi. Bu vâliler tarafından yeryüzünde fesat çıkarmamaları, ibâdet ve tâatle meşgul olmaları için nasîhatler edildi. Cinlere nasîhat etmek üzere vazîfe verilenlerden biri de Azâzil yâni iblisti.

Allahü teâlâ meâlen; “Ben, yeryüzünde bir halîfe yaratacağım.” (Bakara sûresi: 30) buyurdu. Bunun üzerine melekler; “Yâ Rabbî! Yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökenleri mi yaratacaksın?” (Bakara sûresi: 30) dediler. Allahü teâlâ bunlara; “Sizin bilmediğinizi ben bilirim.” (Bakara sûresi: 30) buyurdu. Melekler bu cevâbı alınca pişman oldular. Çünkü bu sözleri, Allahü teâlânın işine karışmaktan ve O’na isyan etmekten değil, hikmetini anlayamadıklarındandı.

Âdem aleyhisselâmın şekil verilmiş hâli Mekke ile Taif arasında kırk yıl yattığı sırada, melekler ve iblis (şeytan) onu görmüşlerdi ve ondan korkmuşlardı. Ondan en çok korkan da iblis (şeytan) idi. İblis, Âdem aleyhisselâmın henüz rûh verilmemiş salsâl hâlindeki bedenine dokununca, çınlayarak ses çıkardı. İblis, bedenine girip çıkar ve meleklere; “Korkmayınız bunun içi boştur. Eğer ben ona musallat olursam helâk ederim.” derdi.

Ahmed bin Hanbel’in bildirdiği hadîs-i şerîfte buyruldu ki: “Allahü teâlâ Âdem’in bedenine şekil verip bıraktıktan sonra (henüz rûh verilmeden) iblis, etrâfında dolaşıp ona bakmaya başladı. Onun içini boş görünce; “Bu kendine sâhip olamaz, benim için kolay ele geçirilebilir.” dedi.”

Âdem aleyhisselâmın bedenine rûh verilmeden önce, melekler Âdem aleyhisselâmın bedenini görüp ondaki uygunluğa, âhenge ve ilâhî sanata hayran kaldılar. Allahü teâlâ bundan güzel bir şey halk etti mi acaba dediler.

İblis, Âdem aleyhisselâmın rûh verilmemiş hâlindeki bedenini görünce meleklere; “Eğer o sizden üstün, fazîletli kılınırsa ne yaparsınız?” dedi. Melekler; “Biz Rabbimizin emrine uyarız.” dediler. İblis ise kendi kendine; “Eğer ona hürmet etmem emrolunursa, isyân ederim.” dedi.

Ebû Ya’lâ’nın ve Buhârî’nin Ebû Hüreyre’den rivâyet ettikleri bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruldu: “Şüphesiz ki Allahü teâlâ Âdem’i topraktan yarattı. Âdem aleyhisselâmı yaratacağı toprağı tîn (çamur) hâline sokup, hame-i mesnûn (balçık çamuru) oluncaya kadar bekletti. Sonra ona şekil verip, salsâlün kelfehhâr (pişmiş kerpiç gibi) oluncaya kadar bekletti. Şeytan, Âdem aleyhisselâmın bedeninin rûh verilmemiş bu hâlini görüp, yanına vardıkça; “Şüphesiz sen, büyük bir iş için yaratıldın.” derdi. Sonra, Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâmın bedenine rûh verdi. Rûh, önce gözüne ve genizlerine sirâyet etti. Genzine sirâyet edince aksırdı. Allahü teâlâ onu rahmetiyle karşılayıp; “Rabbin sana merhamet etsin.” buyurdu...”

Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâmın bedenine rûh verdikten sonra melekleri ve cinleri haberdâr edip; “Âdem’e secde ediniz!” (Bakara sûresi: 34) emrini verdi. Önce Cebrâil aleyhisselâm secde etti. Sonra sırayla; Mikâil, İsrâfil, Azrâil ve diğer bütün melekler secde ettiler. Secde eden meleklerin her biri, Allahü teâlâ tarafından çeşitli hizmetleri görmekle şereflendirildi. İblis, kibir ve gurûrundan secde etmedi.

Allahü teâlâ iblise meâlen; “Ey mel’ûn! Âdem’e niçin secde etmedin?” buyurunca, iblis dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten onu ise topraktan yarattın.” (A’râf sûresi: 12) “Yâni ateş; latîf, saf ve ışıktır. Elbette topraktan üstündür.” diyerek bu bozuk kıyasını ileri sürdü. Böylece Allahü teâlânın emrine isyân etti. Ebedî olarak Cehennemlik oldu.

İblis, Âdem aleyhisselâma secde ediniz emrine uymayınca, Allahü teâlâ meâlen; “Hemen in oradan (Cennet’ten). Artık senin Cennet’te kibirlenmen (kendini büyük görmen)  gerekmez. Haydi Cennet’ten çık. Çünkü hor, alçak ve bayağı kimselerdensin.” (A’râf sûresi: 13) buyurdu. İblis Cennet’ten koğulunca ölüm acısını tatmak istemediğinden veya sonsuz bir hayat yaşamak istediğinden dolayı Allahü teâlâya; “Bana halkın dirilip kaldırılacakları ba’s gününe kadar mühlet (ömür) ver.” (A’râf sûresi: 13) diyerek dünyâda ve âhirette ölümsüz olmağı istedi. Allahü teâlâ da ona ölümden ve Cehennem azâbından kurtuluş olmadığını bildirip, birinci sûr üflenip bütün canlıların öleceği vakte kadar mühlet verdi. Böylece kıyâmet gününe kadar ömür verilip serbest bırakıldı.

İblis bunun üzerine meâlen; “Öyle ise beni azdırmana yemin ederim ki, insanoğullarını saptırmak için muhakkak senin doğru yoluna oturacağım! Vesvese verip, pusu kuracağım. Sonra da onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım (musallat olacağım). Sen de onların çoğunu şükredici (kimse) bulamayacaksın.” (A’râf sûresi: 14-17) dedi.

Allahü teâlâ meâlen buyurdu ki: “Ayblanmış ve rahmetimden koğulmuş olarak oradan (Cennet’ten) çık. Yemin ederim ki onlardan kim sana uyarsa, Cehennem’i hep sizden dolduracağım.” (A’râf sûresi: 18)

İblis, kendisine kıyâmete kadar ömür verilip, serbest bırakıldı. Âdem aleyhisselâmın evlâtları olan insanlara, dünyâda imtihan edilmek, denenmek için üç din düşmanı yaratıldı. Bunlar; İblis yâni Şeytan, insanın kendisi, yâni nefsi ve kötü arkadaştır. Allahü teâlânın râzı olduğu hak yoldan insanları saptırmak için uğraşacağına söz alan ve kıyâmete kadar da kendisine mühlet verilen şeytan, herkese zarar yapmaya çalışır. İnsanın, besmelesiz ve haramdan yediği yiyeceklerle ve içeceklerle damarlarında dolaşmakta, mîdesine yerleşmekte ve kalbine vesvese vermektedir. Bu hâliyle insanlarda çeşitli maddî ve mânevî hastalıklara sebep olmaktadır. İnsanları aldatmak için en çok yalan, gıybet, koğuculuk, namazı terk ve tehir ettirmek, fâiz, kumar vs. gibi günâhları alıştırmaktadır. İçki, fuhuş, zinâ ve kumar onun büyük yardımcısıdır. Bunları yaptırmak için kendisine, çocukları, insanlardan ve cinlerden kötü yolda olanlar yardımcı olur.

Şeytanın, insana bütün kötülükleri yaptırmak için bir gücü, kuvveti yoktur. O sâdece kalbe vesvese verir, bir şeyi güzel gösterir. Nefsine ve kötü arkadaşlarına aldanıp mağlup olan insan, onun vesvesesine kanıp kötü işleri yapmaya başlar. Allahü teâlâyı unutmayanlara, dâimâ O’nun zikriyle meşgul olanlara, her işinde İslâmiyetin emir ve yasaklarına uygun davrananlara, haram ve şüphelilerden sakınanlara, zararı dokunamaz. Allahü teâlânın hâlis, seçilmiş kulları, şeytanın şerrinden muhâfaza altına alınmıştır. Şeytan, insanoğlu son nefesini teslim edinceye kadar onunla uğraşır ve son nefeste îmânsız gitmesi için elinden geleni yapmaya çalışır. Son nefeste îmânsız ölmemek için şeytanın sevdiği kötü işlerden uzak durmak gerekir.

Şeytanın, insanlara düşman olduğu ve onları kıyâmete kadar doğru yoldan ayırmağa uğraşacağını bildiren âyet-i kerîmelerde meâlen buyruldu ki:

İsrâf edenler, şeytanların kardeşleridir. Hâlbuki şeytan Rabbine karşı nankördür. (İsrâ sûresi: 27)

...Şeytan, gerçekten insanların apaçık düşmanıdır. (İsrâ sûresi: 53)

Ey îmân edenler! Kim şeytanın izinde giderse, şüphesiz şeytan çirkin işleri ve dînin inkâr ettiği, beğenmediği şeyleri emreder. Şâyet Allahü teâlânın fazlı (ihsânı) ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiç kimse, ebediyen bu kötülüklerden, çirkin işlerden temizlenemezdi. Fakat Allahü teâlâ, dilediğini (tövbe etmesini nasîb etmek ve tövbesini kabul etmek sûretiyle) temiz kılar. Allah, herkesin sözünü işitir ve kalplerinizdekini tamâmıyla bilir. (Nûr sûresi: 21)

Ey insanlar! Allah’ın vaadi (öldükten sonra dirilmek ve hesâba çekilmek) vukû bulacaktır. O hâlde sakın dünyâ hayâtı sizi aldatmasın. Şeytan da sakın sizi Allah’ın dîninden aldatıp kaydırmasın. Zîrâ şeytan (ötedenberi) size düşmandır, siz de onu düşman edinin. Çünkü o, etrâfına toplanan avânesini ancak Cehennemlik olsunlar diye çağırır.(Fâtır sûresi: 5,6)

Kâfirler ve münâfıklar, Cehennem’e sürüklenirken: “Ey âdemoğulları! Ben size, şeytana ibâdet etmeyin! (ondan sakının!) Zîrâ o, sizin apaçık düşmanınızdır. Bana ibâdet edin! İşte doğru yol budur diye emretmedim mi?” denilir. Yemin ederim ki, o, içinizden çoğunuzu dalâlete, sapıklığa düşürdü. Aklınız yok muydu? (ki, tuzağına düştünüz) İşte bu, size vâd olunan Cehennem’dir! (Yâsin sûresi: 60-63)

Şüphesiz şeytanlar, onları doğru yoldan çıkarırlar. Halbuki onlar, kendilerini hidâyetteyiz (doğru yoldayız) sanırlar. (Zuhruf sûresi: 37)

Şeytanın, insanlara düşmanlığını haber veren hadîs-i şerîflerde buyruldu ki:

Sizden herhangi birinize şeytan gelir de: Şunu böyle kim yarattı? Şunu böyle kim yarattı? En sonu; Rabbini kim yarattı? diye vesvese verir. İmdi Şeytanın vesvesesi Rabbinize kadar erişince, o vesveseli kişi hemen “Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm” diyerek Allahü teâlâya sığınsın ve vesveseye son versin.

Fenâ rüyâ şeytandandır. Biriniz korkunç, yâni karışık rüyâ gördüğünde, hemen sol tarafına tükürüp, üflesin ve o rüyânın şerinden Allahü teâlâya sığınsın. “Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm” desin. Bu sûretle o, rüyâ gören kimseye zarar veremez.

Şeytan, insan vücûdunda deveran eden kan mesâbesindedir.

Sizin biriniz uykusundan uyanıp da abdest aldığında burnundaki nesneyi, nefesiyle üç defâ dışarı çıkarsın! Çünkü şeytan uyuyanın genzinde geceler.

Sizin biriniz gece uyuyunca, şeytan onun boyun köküne üç düğüm düğümler. Her düğüm yerine; “Senin için uzun bir gece vardır, rahat uyu.” diyerek eliyle vurur. O kimse uyanıp (Kur’ân-ı kerîm okuyarak, tesbih ve tehlil ederek) Allahü teâlâyı anarsa, bir düğüm çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa, şeytanın düğümlerinin hepsi çözülür. Artık o teheccüd sâhibi, gönlü hoş ve neşeli bir hâlde sabaha dâhil olur. Fakat zikretmez ve abdest alıp namaz kılmazsa, gönlü kirli ve uyuşuk bir hâlde sabaha girer.

Allahü teâlâ, iblise, Peygamber efendimize gidip O’nun soracağı bütün sorulara cevap vermesini emretti.

İblis yaşlı bir insan kılığına girerek Peygamber aleyhisselâmın huzûruna vardı. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

-Sen kimsin?

-Ben İblisim.

-Niçin geldin?

-Allahü teâlâ gönderdi. Soracaklarına cevap vermemi emretti.

-O hâlde söyle, düşmanların kimlerdir?

1) Başta sen,

2) Adil sultanlar,

3) Mütevâzi zenginler,

4) Dürüst tüccarlar,

5) İhlâslı ve ilmiyle âmil olan âlimler,

6) Dîni yaymak için hizmet edenler,

7) İnsanlara karşı merhâmetli olanlar,

8) Tövbe-i nasûh, bir daha günâha dönmemek üzere tövbe edenler,

9) Haramdan kaçanlar,

10) Dâimâ abdestli bulunanlar,

11) Dâimâ hayır ve hasenâtta bulunanlar,

12) Güzel huylu olanlar,

13) İnsanlara faydalı olanlar,

14) Tegannîsiz tecvidle güzel Kur’ân-ı kerîm okuyanlar,

15) İnsanlar uykudayken gece namaz kılanlar.

-Ya senin dostların kimlerdir?

1) Zâlim sultanlar,

2) Kibirli zenginler,

3) Hâin tüccarlar,

4) İçki içenler,

5) Kötü yerlerde tegannî edenler,

6) Fuhuş işi işleyenler,

7) Yetim malı yiyenler,

8) Namaz kılmakta ağır davrananlar,

9) Uzun emelli olanlar,

10) Tez kızıp gazâbını yenemeyenler.

Şeytanın insanlar üzerinde tesirli olduğu şeylerden birisi, vesvese vermesidir. İnsanın kalbine her fırsatta vesveseler, kötü düşünceler getirerek insanı aldatıp, dünyâ ve âhiret zararlarına sürüklemek ister. İnsan şeytanın bir vesvesesine uymazsa şeytan başka bir vesvese vermeye başlar ve çok çeşitli hîlelere başvurur. Kötülüğü, belli bir şeyi yaptıramazsa ve insan hep iyiliğe gidiyorsa, iyiliği daha az olanları yaptırmaya çalışır. Bir kötülüğe sürükleyebilmek için küçük iyilikler yapmaya teşvik eder.

Şeytanın vesvesesi aslında zayıftır. Din bilgisi tam ve doğru olan ve bu bilgilerine uygun hareket eden insanları aldatması çok güçtür. Şeytan vesvese vererek, kötülüğe düşürmek için insanların bâzı zaaflarından faydalanır. Bunlardan biri aceleci olmaktır. Diğerleriyse, şehvet ve gadabdır. İnsan gadablanınca, kızınca aklı örtülür. Akıl gidince şeytanın hücûmuna uğrar. Onun elinde oyuncak olur.

Ayrıca hased ve hırs, çok yemek, süslenme sevgisi, tamâ, yâni dünyâ lezzetlerini haram yollardan aramak; ihtiyâçtan fazla toplanıp, Allah için sarfedilmeyen dünyâ malı, cimrilik ve fakir olma korkusu, kendi görüş ve düşüncelerini beğenmek sûretiyle hasımlarına karşı kin tutmak, sû-i zân, bir kimse hakkında kötü düşünmek, günâhkâr sanmak da böyledir.

Şeytanın şerrinden ve zararından korunmak için doğru îtikâda, yâni Ehl-i sünnet îtikâdına sâhip olmak ve lâzım olan din bilgilerini öğrenip, bunlara uymak gerekir. İnsan İslâmiyete uyduğu müddetçe şeytanın, nefsinin ve kötü arkadaşın şerrinden korunabilir.

Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 18