İkinci Dünya Savaşı

1939-1945 seneleri arasında yapılan ve hemen hemen dünyânın her tarafını içine alan milletlerarası savaş. Katılan devletler ve kuvvetlerin sayısı ile harp alanının genişliği bakımından dünyânın o zamana kadar benzerini görmediği yaygınlıkta olan İkinci Dünyâ Harbi, 1 Eylül 1939’da Almanya-Polonya sınırlarında başlamış, 15 Ağustos 1945’te en son Uzak Doğuda ateş kesilmiş, 2 Eylül 1945’te Tokyo limanında mütâreke imzalanmış ve bu târihe kadar altı yıl sürmüştür. Bu harpte İngiltere, Fransa tarafına “Müttefikler”, Almanya ve ortaklarına ise “Mihver Devletleri” denmiştir.

Harbin Sebepleri

İki Dünyâ Harbinin arasında 21 yıllık geçici bir barış devresi vardır. Birinci Dünyâ Harbinden sonra imzâlanan Versailles Barış Antlaşması tarafların hiç birini memnun etmediği gibi âdetâ geleceğin anlaşmazlık tohumlarını taşıyordu. Nitekim bu antlaşmadaki şartlar koyu milliyetçiliği arttırmış, jeopolitik dengeyi bozmuş, millî savunmalarda sınırlama ve ağır tazminât borçları ile mağlup devletler üzerinde baskı meydana getirmiştir. Koyu milliyetçilik açısından ekonomik çıkar sağlama istekleri Versailles Barış Antlaşmasını ortadan kaldırmayı da aşarak “yeni düzen” ismi altında Almanlar “üstün soy”un 1000 yıllık geleceğini sağlama, İtalyanlar eski Roma imparatorluğunu canlandırma, Japonlar ortak Asya refah alanı kurma kararına vardılar. Bu devletlerin herbiri bir büyük deniz havzasında hâkimiyete kalkışmışlardır.

Batılı devletler koydukları ağır barış şartlarını yürütmekte ağır davranmakla; İngiltere ikili oynayarak harbin bir yıl öncesine kadar tarafsızlığa dönmekle; Sovyet Rusya harbin uzun süreceğini zannederek iki tarafı yıpratmak için Almanya’yı serbest bırakmakla harbe yol vermişlerdir.

Polonya’nın İşgâli

1 Eylül 1939 sabahı Alman ordusu Polonya’ya karşı 3000’e yakın savaş uçağı ile önce havadan ve hemen arkasından 7’si zırhlı, 62 tümen ile karadan taarruza geçti. Polonya’nın ise 2 piyâde tümeni ile 8 süvarı tugayı vardı. 30 Ağustos 1939’da seferberliğe başlayan Polonya ordusu, 40 tümen ve 14 süvari tugayına ulaşmış, ancak kesin savaşa Vistula ve San nehirleri gerisinde gireceği yerde, sınırda ve iki tarafından kolayca kuşatılabilecek şekilde savaşa girdi. Ayrıca bu birlikler, derinliğine savunma mevzileri hazırlayacağı yerde karşı taarruz yapmak yüzünden Almanların kendilerini daha çok kuşatıp süratle ilerlemelerine imkân verdiler.

Alman birlikleri üstün bir hızla ilerleyip 15 günde Looz, Danzig, Biyalistok dâhil büyük bir bölgeyi ele geçirdiler. Varşova ile Posen arasında çevrilmiş olan Polonya kuvvetleri Kutno’ya sıkıştırılıp savaşırken, 17 Eylülde Sovyet orduları, Polonya’daki Ukraynalılarla Beyaz Rusları koruma bahânesiyle Polonya doğu sınırından girdiler. Polonya hükümeti 18 Eylülde Romanya’ya sığındı. Günlerce devam eden savunmadan sonra Varşova da 27 Eylülde düşünce, Polonya’nın direnmesi bitti. Aynı gün Alman Dışişleri Bakanı Rihbentop Moskova’ya gitti ve 28 Eylülde Polonyayı paylaşan antlaşma imzalandı. Bu antlaşmaya göre Litvanya ve Varşova doğusunda kalan kısım Sovyetler, Varşova batısındaki kısım da Almanya arasında paylaşılarak bağımsız Polonyaya son verildi.

Almanların Polonya’yı çok kısa sürede ele geçirmeleri şaşırtıcı bir olay oldu. Hitler, 6 Ekimde Fransa ve İngiltereye barış teklif etti. Fransa 7 Ekimde, İngiltere de 12 Ekimde, bu teklifi reddetti. 15 Kasımda Alman hükümeti, Hollanda ve Belçika’nın tarafsızlıklarını koruyacağına söz verdi. Ayrıca İsviçre, İsveç, Norveç, Danimarka, Amerika, Japonya ve Çin de tarafsız kalacaklarını bildirmişlerdi. 1939 yılı sonunda savaş, Avrupa’nın belli bir bölgesinde sınırlıydı.

Kış Dönemi (1939-1940)

Denizde Alman zırhlıları Eylül-Ekim 1939’da birkaç İngiliz uçak gemisi ve zırhlısını batırdı. Aralık ayında da, birçok müttefik gemisini batıran korsan zırhlı Graf von Spee, kendi kendini batırmaya zorlandı. Bu dönemde Sovyetler, Finlandiya’dan toprak ve üs istiyordu. İsteklerin reddedilmesi sonunda 30 Kasım 1939’da bu ülkeler arasında savaş başladı. Şubat 1940 sonlarında Ruslar Finlandiya savunmasını bozarak ilerlediler. 12 Mart 1940’ta Finlandiya barış istedi. Moskova’da imzâlanan antlaşma ile Sovyetler, Finlandiya’dan Viborg şehri ile Ladoga Gölünün kuzey kıyıları dâhil, bütün Kareli’yi ve Petsamo şehri hâriç Petsamo Koyunun bir kısmını alıyordu.

Almanya’nın Danimarka ve Norveç’i İşgâli

Hitler Polonya meselesini çözümledikten sonra batıya, İngiltere ve Fransa’ya dönmeye kararlıydı, ancak İngiltere’yi tek başına bırakıp donanmasını ezmenin Danimarka ve Norveç’in ele geçirilmesiyle mümkün olabileceğine inanıyordu. Fin-Rus savaşı devam ederken Finlandiya, İsveç-İngiltere veFransa’ya baş vurup yardım istedi. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa 2 Mart 1940’ta İsveç ve Norveç’e verdikleri birer nota ile geçit istediler; istekleri reddedildi. 12 Mart 1940’taki Fin-Sovyet barışına rağmen İngiltere ve Fransa 5 Nisan 1940’ta İsveç ve Norveç hükümetlerine verdikleri nota’larla Finlandiya’ya yardım etmek için askerlerine geçit vermesini ikinci defa istediler. Her iki hükümet bu ikinci isteği de reddetti. Bunun üzerine 8 Nisanda, İsveç ve Norveç sularına mayın dökme tehdidi ile birlikte gelen üçüncü İngiliz ve Fransız istekleri yine reddedildi. Fakat buna lüzum kalmamıştı. Çünkü 9 Nisan 1940 sabahından itibaren Alman kuvvetleri karadan ve denizden Danimarka ve Norveç’i işgale başladılar ve bir günde işgal ettiler. Ancak Danimarka ve Norveç’e tamamen hâkim olmak için Alman birlikleri bir ay uğraştı.

Fransa’nın Çökmesi

Danimarka ve Norveç’in işgali ile Almanya’nın doğu ve kuzeyi güvenlik altına alınmış olup artık batıya dönülebilirdi. 10 Mayıs 1940 sabahı Alman orduları Belçika ve Hollanda’ya giriyordu. Hitler’in batıya taarruz için verdiği on üçüncü emir ancak şimdi gerçekleşiyordu. Bu taarruz 10 tümeni zırhlı olmak üzere 104 tümen ve 3.000 tankla yapılıyordu. Alman kuvvetleri karşısında Hollanda ancak 3-4 gün dayanabildi ve 15 Mayıs 1940’ta teslim oldu. Savaşın hemen başında İngiltere veFransa, Belçika’ya 500.000 kişilik bir kuvvet soktukları için Belçika biraz daha fazla dayandı ve 27 Mayıs 1940’ta teslim oldu. Müttefik kuvvetleri Manş kıyılarına çekildiler ama Dunquerque’de Almanlar tarafından muhasara edildiler. 665 gemi 28 Mayıs-4 Haziran târihleri arasında 235.000 İngiliz, 115.000 Fransız olmak üzere toplam 350.000 kişilik kuvveti, Dunquerque limanından İngiltere kıyılarına taşıdı. Bu ünlü Dunquerque çekilmesinde boşaltma sırasında Almanlar 300, İngilizler 130 uçak kaybetti. Diğer Alman kuvvetleri güneye sarkmaya devam ederek 14 Haziran 1940’ta Paris’e girdiler; ünlü Maginot hattı düştü.

Bu yenilgiler Fransız hükümetini şaşırttı. Fransa, İngiltere ve Amerika’dan yardım istedi. Yardım alınamayınca Fransa 20 Haziranda barış istemek zorunda kaldı. 22 Haziran 1940’ta Compiègnède mütâreke imzalandı.

İtalya’nın Harbe Girmesi

İtalya 10 Haziran 1940’ta Fransa’ya savaş ilân ederek İkinci Dünyâ Harbine katılmış oldu. Lâkin İtalya’nın bir dünyâ harbine girecek kudrette ordusu yoktu. Mussolini’nin harbi kazanan tarafla beraber barış masasına oturma arzusu İtalya’yı bu mâcerâya sürükledi. Tarafsızlığını koruması için Mussolini’ye yapılan uyarmalar fayda vermedi ve İtalyan ordusu 21 Haziranda Fransız Alplerine saldırdı. Fransa 24 Haziran 1940’ta Roma’da ateşkes antlaşması imzâladı.

İngiltere Muhârebesi

Hitler, Fransa’dan sonra, İngiltere’ye dönmeye karar vermişti. İngiltere’nin ada’da olması dolayısıyle bu ülkenin istîlâsı önce havadan bombardıman edilerek bir çıkarma yapmakla mümkün olabilecekti. Aslında Hitler, İngiltere’ye bir çıkarma yapmayı pek göze alamamış, fakat hava bombardımanları ile ağır tahribâta uğrayınca barışa yanaşabileceğini ümid etmişti. Hitler plânını uygulamadan önce İngiltere’ye birkaç defa barış teklif etti. Cevap alamayınca 19 Temmuz 1940’ta yaptığı uzun bir konuşmada İngiltere ile Almanya’nın anlaşabileceğini söyledi. Buna İngiltere Dışişleri Bakanı, İngiltere’nin tehdit ve kuvvete karşı boyun eğmeyeceği cevabını verdi.

Hitler’in bu barış teşebbüsleri sonuçsuz kalınca 13 Ağustos 1940’tan îtibâren Alman uçakları İngiltere’yi bombardıman etmeye başladı.

Bu hâdise “İngiltere Muhârebesi” olarak anıldı. İngiltere Muhârebesi 31 Ekime kadar devâm etti. En şiddetli safhası 6 Eylül-5 Ekim târihleri arasında olan bu muhârebede İngiltere teslim olmaya yanaşmadığı gibi Alman hava kuvvetleri de ağır kayıplara uğradı. Bu durum karşısında Hitler çıkarmadan vazgeçti.

Bu muhârebe 31 Ekimde sona erdiğinde İngiltere 733 uçak ve bu kadar pilot kaybetmiş, Londra’da 14.280 kişi ölmüş, 20.235 kişi yaralanmıştı. Almanya’nın kaybı ise 1735 uçak ve bir o kadar da pilottu. Neticede muhârebeyi İngiltere kazanmış oldu.

İtalya’nın Yunanistan’a Saldırması

Almanya 30 Ağustos 1940’ta Romanya’ya saldırmıyacağına söz vermiş olmasına rağmen 7 Ekimde bu ülke topraklarına girdi. Bu durum Mussolini’yi kızdırdı. İtalya Almanya’ya haber bile vermeden 28 Ekim 1940 sabahı Yunan hükümetine bir ültimatom vererek Korfu ve Girit adaları ile Epir ve Pire limanının kendisine teslimini istedi. Yunanistan bu isteği derhal reddedince aynı gün Arnavutluk’ta toplanan İtalyan kuvvetleri Yunan sınırından girmeye başladı. 100.000 kişilik İtalyan kuvvetlerinin ilerlemesi 2 Kasım 1940’ta durdu. Yunanistan 10 Kasımda seferberliğini tamamlayıp, karşı taarruza geçti ve Yunan kuvvetleri Kasım ayı sonunda Arnavutluk topraklarına girdi. Mart 1941’de İtalyanlar karşı taarruza geçtiler, fakat başarı elde edemediler. Tam bu sırada Alman kuvvetleri bütün Balkanlar’a girip Yunanistan’ı da işgal etti.

Balkanlar’daki Mücadele ve Rus-Alman Savaşı

İngiltere’nin barışa zorlanması için 27 Eylül 1940’ta İtalya, Japonya ve Almanya arasında Üçlü Pakt denen ittifak antlaşması imzalandı. Bu Pakt, birinci plânda Birleşik Amerika’yı tehdid edip, onu savaş dışı tutmayı amaçlıyordu. Hitler, Üçlü Paktı yaptıktan sonra Sovyet Rusya, İspanya, Yugoslavya, Bulgaristan ve Romanya’yı bu ittifaka sokmak ve dolayısıyle bütün Avrupa’yı İngiltere aleyhtârı bir blokta birleştirip İngiltereyi ümitsiz bırakıp barışa zorlamak istedi. İspanya ile yapılan görüşmeler netice vermedi. Rusya’nın da pakta girmesi mümkün olmadığı gibi, Balkan meseleleri sebebiyle Almanya-Rusya arasında 1940 yazından itibaren başlıyan çatışmalar bu iki devleti 1941 yazında savaşa sürükledi.

Almanya’nın Balkanlara yerleşmesi üzerine Türkiye’nin durumu önem kazandı. İngiltere ve Amerika Türkiye’nin savaşa girmesi için gayret sarfettiler. Bu çabalar başarılı sonuç verirse, Almanya’nın Rusya karşısındaki durumu zayıflardı. Bu sebeple Almanya 18 Haziran 1941’de Türkiye ile bir saldırmazlık paktı imzaladı.

Almanya, 22 Haziran 1941’de hiçbir resmî bildiride bulunmadan, Rusya’ya savaş açtı.

Bu savaş, Almanya’nın Avrupa’daki üstünlüğünü sona erdiriyordu. Çünkü artık Sovyet Rusya, Batılılarla işbirliğine başlıyordu.

22 Haziranda, 150 Sovyet tümenine karşı Alman birlikleri 20’si zırhlı 120 tümendi. Buna ilâveten Almanya peyk ülkelerden (Macaristan, Finlandiya, Romanya ve Slovakya) 34 tümen sağlamıştı. Alman kuvvetleri 3 orduya ayrılmıştı, kuzey, merkez ve güney ordu grupları. En çok iş istenen güneydeki orta ordular grubuydu. Pripyat bataklığı ile kuzeyinde savaşan orta ordular grubundan, Dyneper Nehrine varmadan Sovyet ordularının imhâsı isteniyordu. Gelişme şöyleydi:

1. Ortadaki ordular gurubunun 2 zırhlı ordusu, 27 Haziranda Minsk’e kadar ilerledi. 16 TemmuzdaDesna Suyuna vardılar. 2Ekimde Moskova istikametinde başlayan taarruzlar kar yağması ile yavaşladı. 6 Aralık’ta ise, 100 Sovyet tümeni ile Mareşal Jukov taarruzları başladı.

2. Güneydeki Alman ordular grubu, üstün Sovyet kuvvetlerine ve hatta Pripyat bataklığı üzerinden karşı taarruza uğradığı halde, Temmuz ortasında Kiev’e, Ağustos ortasında da Dyneper Nehrine vardı. Don ve Donets nehirlerine kadar ilerlediyse de Kasım 1941’deki Sovyet taarruzları karşısında geriledi.

3. Kuzey Ordular Grubu Leningrad’a kadar ilerleyerek burayı kuşattı, çetin savaşlar oldu. Sonra Hitler taarruzları durdurdu.

Kasım ayının yağmuru ve arkasından yağan kar Almanları yorgun, lojistik ikmâli işlemez hâle getirdi. Almanlar, Sovyetlerde beklediği çöküntüyü göremediği gibi Sovyet orduları Aralık 1941’de karşı taarruzlara başlamıştı.

Birleşik Amerika’nın Savaşa Girmesi (Pearl Harbour)

Almanya Rusya’ya saldırdığı zaman, İngiltere veAmerika Birleşik Devletleri Rusların yanında yer aldıklarını bildirdiler. Fakat Amerika hâlen savaş durumunda değildi. Amerika’nın İkinci Dünyâ Harbine girmesi, 1937-1941 yılları arasında Japonya ile önce sinsi sinsi, savaşın başlamasıyla birlikte gittikçe şiddetlenen bir mücâdelenin sonucu oldu.

Japonya’nın 27 Eylül 1940’ta Almanya ve İtalya ile Üçlü Pakt’ı imzalaması Amerika’yı son derece kızdırdı. 7 Aralık 1941 sabahı ise Japon hava ve deniz kuvvetleri Pearl Harbour’daki deniz üssüne saldırıp, Amerika’nın Pasifik donanmasının hemen tamamını saf dışı etti. BöyleceAmerika resmen savaşa katılmış oldu. Amerika’nın Rusya yanında savaşa katılması en çok İngiltere’yi sevindirdi. 11 Aralık 1941’de Birleşik Amerika ve Almanya birbirlerine savaş ilân etmişlerdi.

1942’de Harp

Mihver Devletleri (Almanya ve ortakları) nın en saldırgan olduğu 1942 yılında savaş aynı zamanda yavaş yavaş sönmeye başladı. Japonya, Avustralya’yı da tehdid ederek bir Büyük Asya kurma hayâline kapıldı, fakat üstüste aldığı Mercan Denizi, Midway Adaları ve Salomon Adaları yenilgileri ile Büyük Okyanus bölgesinden çıkamayacağını anladı.

Almanya ilkbaharda Rusya’ya tekrar yeni kuvvetlerle taarruza geçti. Hitler Rusya’ya bir prestij darbesi indirmek için Stalingrad’ı düşürmeye büyük önem veriyordu. Bu sebeple Temmuz 1942 sonundan îtibâren Stalingrad Muhârebeleri başladı. Stalingrad düşürülemediği gibi Ruslar, Ocak 1943’ten îtibâren karşı taarruza geçti ve 2 Şubat 1943’te altıncı Alman ordusunu (190.000 kişi) esir aldı.

Doğu cephesinde Almanya insiyatifi Rusya’ya kaptırmıştı. Bundan sonra Ruslar ilerlemeye, Almanlar da gerilemeye başladı. 1943 Martında Kafkasya Almanlardan alınmış, Leningrad ve Moskova üzerindeki Alman tehdîdi ortadan kalkmıştı.

Öte yandan 8 Kasım 1942’de Amerikan kuvvetleri Fas ve Cezayir kıyılarına çıkmaya başladı. Bu çıkarmanın amacı Almanya’nın İspanya üzerinden yapabileceği bir hareketi önlemekti.

Amerikan kuvvetleri Cezayir’i ele geçirdikten sonra Tunus’a girdi. 12 Mayıs 1943’te Tunus’taki mihver kuvvetleri (252.000 kişi) müttefiklere teslim oldu. Böylece Akdeniz’in güney kıyılarına müttefikler hâkim olmuşlardı.

Casablanca Konferansı

1941 yılı sonunda Amerika’nın harbe katılmasından sonra Rusya’nın en büyük arzusu İngiltere ve Amerika’nın Almanya’ya ikinci bir cephe açmaları ve dolayısıyle Rusya üzerindeki Alman baskısının hafiflemesiydi. Bu mesele Casablanca Konferansının esas konusunu teşkil etti. Konferans 14-24 Ocak 1943 târihlerinde yapıldı ve şu kararlar alındı:

1. Rusya üzerindeki baskıyı hafifletmek için Sicilya’ya çıkarma yapmak ve Almanya üzerindeki baskıyı arttırmak;

2. Balkanlarda ikinci bir cephenin açılmasını mümkün kılmak için Türkiye’nin de savaşa katılması konusunda gerekli askerî hazırlıkları yapmak;

3. Almanya’nın mukâvemeti yeteri kadar zayıflayınca Avrupa’da da bir cephe açmak;

4. Almanya, Japonya ve İtalya kayıtsız şartsız teslim oluncaya kadar mücâdeleye devâm etmek.

Görüldüğü gibi konferansın bu son maddesi ile Mihver Devletlerinin herhangi bir barış görüşmesi ümitleri tamâmen kırılmıştır.

İtalya’nın Çökmesi

Müttefikler, Kuzey Afrika’yı ele geçirdikten sonra İtalya’yı işgal etmek üzere, 10 Temmuz 1943’te Sicilya’ya 160.000 kişilik bir kuvvet çıkardılar. Bütün adanın işgali Ağustos ortasında tamamlanırken Mihver Kuvvetleri burada 100.000 kadar esir verdi.

Müttefiklerin Sicilya çıkarması İtalya’nın iç durumunda da büyük değişiklikler meydana getirdi. Mussolini istifâ etmek zorunda bırakılmış (24 Temmuz 1943), yeni hükümetin başına gelen Mareşal Badoglio, Mussolini’yi tevkif etdirip Abruzzes Dağlarında bir otele hapsettirmişti. Sicilya Adasına çıkarma başladığı zaman Ruslar da güçlü bir saldırıya geçtiler. Uzakdoğuda Amerika büyük başarı kazanırken, İngiliz-Amerikan kuvvetleri de İtalya’nın çökmesini sağladı.

Almanlar tarafından yalnız bırakılan İtalya, İspanya’nın arabuluculuğu ile 3 Eylül 1943’te mütâreke imzâladı. Buna göre İtalya; Müttefik Kuvvetlerine her türlü kolaylığı gösterecek, İtalyan donanması Müttefiklere teslim edilecek veİtalya hiçbir şekilde Almanya’nın yanında savaşmayacaktı.

İtalya’nın savaştan çekilmesi Almanya için bir darbe oldu. Şimdi bütün Akdeniz hemen hemen müttefiklerin hâkimiyeti altına giriyor ve Almanya, İtalyan donanmasından yoksun kalıyordu. Bundan sonra ise 13 Ekim 1943’te İtalya Almanya’ya savaş îlân etti. 4 Haziran 1944’te ise Müttefik Kuvvetler Roma’ya girdi.

Almanya’nın Yenilmesi

Ocak 1944 sonlarında Almanya, 1941’den beri (900 gündür) devam eden Leningrad Kuşatmasına son vermek zorunda kaldı. 9 Temmuzda Fransa’nın Normandiya kıyılarına yapılan çıkartma ile ikinci cephenin açılmasından sonra, artık Almanya için kurtuluş imkânı hemen hemen kalmadı. Çıkarmanın büyük ve hızlı başarısına Almanların çıkarma noktasını yanlış tahmin etmeleri de sebeb oldu. 25 Ağustos 1944’te Paris kurtarıldı.

Doğu cephesinde ilerleyen Sovyet kuvvetleri Ağustos başında Varşova yakınlarına geldiler, 24 Ağustosta Romanya, 11 Eylül 1944’te Bulgaristan Rusların eline geçti. Ocak 1945’te Varşova da düştü.

Hitler savaşı kaybettiğine bir türlü inanamıyor ve generallerini gelişigüzel taarruzlara zorluyordu. Fakat hiçbir netice alınamıyordu. Müttefik kuvvetleri Berlin’e girmiş ve Berlin’de sokak muhârebeleri başlamıştı. Rus tanklarının 30 Nisan 1945’te Almanya başbakanlık binâsına 1 kilometre yaklaştıkları bir sırada Hitler intihar etti ve 2 Mayısta Berlin müttefiklere teslim oldu. Nihâyet 7 Mayıs 1945 sabahı Alman amiral Doenitz, temsilcilerini Reims’de bulunan General Eisenhover’in karargahına gönderdi ve kayıtsız şartsız teslim belgesi imzalandı. Böylece Avrupa’da savaş sona erdi.

Japonya-Atom Bombası ve Harbin Sonu

17 Temmuz-2 Ağustos 1945’te Potsdam’da toplanan konferanstan sonra Amerika, İngiltere ve Çin, Japonya’yı kayıtsız şartsız teslim olmaya çağırdılar. Ancak Japonya’dan herhangi bir cevap alamadılar. 6 Ağustosta Amerika ilk atom bombasını Hiroşima’ya attı ve 9 Ağustosta Yalta Konferansında alınan karar gereğince Sovyetler, Japonya’ya savaş açtı ve Mançurya’ya asker sokmaya başladı. Aynı gün Amerika ikinci atom bombasını Nagazaki üzerine attı ve her iki şehirde yüz binlerce insan hayatını kaybetti. Japonya, bu yeni silahla durumun vehametini anlamış ve 10 Ağustosta İsviçre’nin aracılığı ile Amerika’ya başvurup “Japonya İmparatorunun hak ve imtiyazlarına dokunulmamak” şartıyla teslim olacağını bildirmiştir. Amerika bu teklifi kabul ettikten sonra 2 Eylül 1945’te Tokyo koyunda demirli bulunan Amerikan zırhlısı Missouri’de Japonya teslim belgesini imzaladı. Böylece 6 yıldan beri devam eden İkinci Dünyâ Harbi sona erdi.

İkinci Dünyâ Harbi ve Türkiye

Türkiye’nin İkinci Dünyâ Harbindeki durumu; stratejik mevkiinin önemi dolayısıyla gerek Müttefiklerin, gerek Mihver Devletlerin Türkiye’yi kendi yanlarında savaşa sokmak için sarf etdikleri gayret ve Türkiye üzerinde yaptıkları baskıların hikâyesinden başka bir şey değildir. Türkiye’nin politikası ise bu faaliyetlere rağmen harbin dışında kalmak ve memleketi harbin yıkıntılarından korumak olmuştur.

Türkiye’nin harbe girmesi için sarf edilen gayretler şu şekilde cereyan etmiştir:

1. 1940 Mayısında Almanya’nın Fransa’ya saldırması ve İtalya’nın da Fransa’ya savaş îlân etmesi üzerine; İngiltere veFransa, 19 Ekim 1939 Ankara İttifakı gereğince Türkiye’nin kendi saflarında savaşa girmesini istedi. Türkiye bunu kabul etmedi.

2. 28 Ekim 1940’ta İtalya’nın Yunanistan’a saldırması sonucu yine aynı ittifak (Türkiye-İngiltere-Fransa) gereğiİngiltere Türkiye’nin harbe girmesini istedi. Türkiye yine harbe girmedi.

3. Almanya’nın 1940 sonu ve 1941 başlarında Balkanlar’da gösterdiği faaliyette İngiltere ve Sovyetler Türkiye’den savaşa katılmasını istedi. Türkiye buna da yanaşmadı.

4. 1941 Martında Türkiye ile Sovyetler arasındaki münâsebetler iyileşmeye başlamıştı. Almanya, 1941 Nisanında, İngilizlere karşı kendisinden yardım isteyen Irak’a asker ve malzemeyi Türkiye üzerinden geçirmek istedi. Buna karşılık Türkiye’ye Batı Trakya ile Ege adalarından toprak teklif etti. Türkiye bunu da kabul etmeyince Almanya, 18 Haziran 1941’de Türkiye ile saldırmazlık antlaşması imzâladı ve 22 Haziranda da Rusya’ya saldırdı.

5. Almanya Rusya’ya saldırdıktan sonra Türkiye’nin Sovyetlerden duyduğu endişeyi istismara başladı. Rusların Boğazlar üzerindeki emellerine karşıBoğazların savunması bakımından önemli olan Ege’deki bâzı Yunan adalarını Türkiye’ye vermeyi teklif etti. Türkiye tarafsızlıktan ayrılmayınca Almanya 1942 yılı sonunda Türkiye’yi kendi yanında harbe sokma çabalarından vazgeçti.

6. 1942 yılının sonunda Türkiye üzerindeki Alman baskısı kalkınca bu defa Müttefikler Türkiyenin kendi saflarında savaşa katılması için çok yönlü gayret sarf etdilerse de Türkiye savaşa katılmayı reddetti.

7. Nihayet Türkiye, 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya harb îlân etti, ancak fiilen harbe girmedi.

Harbin Sonuçları ve Kayıplar

57 devletin birbiriyle 6 yıl süreyle çarpıştığı bu büyük harpte dünyânın toplum, medeniyet ve insanlık açılarından uğradığı kayıplarının tam bir hesabı yapılamaz. Hattâ sâdece harcanan para ve cephedeki kayıpları bile ölçmeye imkân yok gibidir. Ancak hakikate yakın rakamlar üzerinde durulabilir. Müttefik devletlerde en çok kayba Amerika, Britanya Milletler Topluluğu, Sovyetler Birliği, Çin ve Fransa; Mihver Devletlerinde ise Almanya, Japonya ve İtalya uğramışlardır.

Yalnız ölü ve kayıp olarak Müttefiklerden 10.650.000 (en çok Sovyetler 7.500.000), Mihver Devletlerinden de 4.650.000 (en çok Almanya 2.850.000) olmak üzere toplam 15.300.000 can kaybı hesaplanabilmiştir.

Yaralı sayısı ise Müttefiklerde 20 milyona, Mihver Devletlerinde de 8 milyona yaklaşmıştır. Buna Hitlerin toplama kamplarında kaybolan 6 milyona yakın insan da eklenirse İkinci Dünyâ Harbinin bütün çağların en korkunç ve en acımasız bir çatışması olduğu söylenebilir.

Bu harp, birçok milletlerin bağımsızlığını kaybetmesine sebeb olmuştur.

Avrupa kıtasındaki birçok devlet, barışta ve savaşta kendine yeterli “büyük devlet” olma niteliğini kaybetti. Harp süresince birçok yeni silâhlar ve cihazlar bulunup kullanıldı.

İkinci Dünyâ Harbini doğuran başlıca sebepler olan “üstün soy”, “ortak refah bölgesi” ve “yeni Roma” egemenliği altında dünya düzeni kurma gibi görüşlerin boş olduğu anlaşılmakla beraber çok geçmeden dünyânın yeniden ikiye ayrıldığı ve bir “soğuk harp”  döneminin başladığı görüldü.

Sonuç

Dünyâ bu harple beraber 20. yüzyılın ilk yarısındaki 25-30 sene içinde iki büyük harp yaşamıştı. Dünyâ târihinde görülmemiş bir şekilde böyle büyük harblere sahne olması dikkat çekicidir. Her harp ve çatışmanın bir zâhiri (görünen), bir de hakîkî sebebi vardır. Bâzı yerli ve yabancı târihçilere göre Birinci ve İkinci Dünyâ Harplerinin gerçek sebebi; 1908’lere kadar dünyâ siyâseti üzerinde ağırlığı hissedilen Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması, o zamana kadar mevcut güç dengesinin birden bozulmasıdır.

Kurulduğu zamandan 1900’lere kadar, dünyâda hatırı sayılır kendine güvenilir tek süper devlet olan Osmanlılar, idâresi altındaki yerlerde sömürge siyâseti gütmediler. Aksine her gittikleri yerlerde bugün bile yarıdan çoğu ayakta olan sayısız halkın istifâde edeceği eserler yaptılar. Ayrıca onlara eziyet etmeyip idârelerinde serbest bırakmaları, Osmanlı Devletine tâbi olanlara esirliklerini unutturmuş, hattâ devlete onların da sâhip çıkmalarına sebeb olmuştur. Böylece diğer devletler Osmanlı tebeası arasına yüzyıllarca nifak sokamadıkları gibi kendi aralarında da haksızlık ve zulmü asgaride tutmaya mecbur olmuşlardı. Bu durum Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar devam etti. Dünyadaki denge unsuru yıkılınca siyâset dengesinde kopan fırtına ve dalgalanma her yerde hissedildi. Birinci, arkasından İkinci Dünyâ Harbi bu siyâsî çalkantıdan doğdu.

Bugünün süper devletlerinin sömürge siyasetleri devam ettiği müddetçe de çalkantı ve krizlerin devam edeceği kabul edilmektedir.

Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 9