İbrâhim Halebi (v. 1776)

On sekizinci asırda yetişen Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, İbrâhim bin Mustafa bin İbrâhim el-Halebî’dir. Künyesi, Ebü’s-Safa; lakabı, Burhanüddîn’dir. Haleb’de doğdu. Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. 1776 (H. 1190) senesinde İstanbul’da vefât etti.

İbrâhim Halebî önceleri bir sanatla meşgulken bir rüyâ gördü. Rüyâsını Haleb’de bulunan Kâdiriyye büyüklerinden Şeyh Sâlih el-Mevâhibî’ye anlattı. Şeyh Sâlih de rüyâyı İbrâhim Halebî’nin ilim öğrenmesi gerektiği şeklinde tâbir etti. Bunun üzerine İbrâhim Halebî Kâhire’ye gidip yedi sene aklî ilimleri okudu. Yedi sene sonra Haleb’e döndükten sonra naklî (dînî) ilimleri öğrenmeye karar verdi. Şam yoluyla Hicaz’a gitmek üzere yola çıktı. Dımaşk’a (Şam’a) gidip, Ebü’l-Mevâhib bin Abdülbâki, İlyâs el-Kürdî, Muhammed Habbâl gibi âlimlerden naklî ilimleri öğrendi. Ayrıca tasavvuf yolunda Abdülganî Nablüsî hazretlerinden feyz aldı. Hicâz yolculuğuna devâm ederek, Mekke-i mükerremeye vardı. Orada da o beldenin büyük âlimlerinden ilim öğrendi. Daha sonra Kâhire’ye geldi. Hanefî mezhebi âlimlerinden Seyyid Ali ed-Darîr’in derslerine devâm ederek aklî ve naklî ilimleri tamamladı. Aynı zamanda ders verme husûsunda hocasına yardımcı oldu. Mısır’daki diğer âlimlerden de ilim öğrenip, icâzet (diploma) aldı. Zekâsının ve ifâdesinin kuvvetliliği, ilimdeki yüksekliği sebebiyle kısa zamanda Mısır’da tanındı. Şöhreti her tarafa yayıldı. İlim öğrenmek isteyenler akın akın derslerine geldiler. O sırada Mısır emirlerinden Yûsuf-ı Kethüdâ’nın imâmı oldu. Onun vefâtından sonra emir Osman-ı Kebîr’e bağlanarak, çok ikrâm ve hürmet gördü. Bâzı olaylar üzerine, Mısır tarafından vekil olarak İstanbul’a gönderildi. Burada Sadrâzam Koca Râgıb Paşa ile görüşmüş, sadrâzam bu zâtın ilim ve fazîletine hayran kalarak kendine hoca kabûl etmiş, yanında bulundurmuş ve ondan çok istifâde etmiştir. İstanbul’da kalıp, şeyhülislâmla ve diğer âlimlerle de görüşen İbrâhim Halebî, ilim öğretmeye burada da devam etti.

Daha sonra Mısır kâdılığı ile taltif edilerek, Mısır’a gitmek üzere hazırlandı. Fakat bu sırada da ortaya çıkan bâzı mâniler sebebiyle İstanbul’da kaldı. Bir müddet kâdıasker Abdullah-ı Rûmî İrânî’nin yanında müfettiş olarak vazîfe yaptı. Bundan sonra yine ders vermeye devâm edip, daha sonra şeyhülislâmlık ve kâdıaskerlik makâmlarına gelecek zâtların da bulunduğu birçok âlime hocalık yaptı. Süleymâniye Medresesinde müderris olarak ders verdi. Sultan Selim ve Ayasofya Câmii medreselerinde de ders okuttu. Ömrünün sonuna doğru yaşı ilerlediği ve bünyesi zayıfladığı hâlde gece gündüz kitap mütâlaa edip, eser yazdı. 1776 (H. 1190) senesinde İstanbul’da vefât etti. Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesi civârında defnedildi.

Eserleri:

1) Tuhfet-ül-Ahyâr aled-Dürr-ül-Muhtâr: Ed-Dürr-ül-Muhtâr isimli meşhûr eserin şerhidir.

2) El-Hullet-üs-Sâfiyye fî İlm-il-Arûz vel-Kâfiye,

3) Risâletün fil-Arûz,

4) Risâletün fil-Muammâ,

5) Risâletün fil-Vefk,

6) Şerhu Cevâhir-ul-Kelâm,

7) Nazm-üs-Sîreti.