İbn-i Hacer-i Mekki (v. 1566)

İBN-İ HACER-İ MEKKÎ (Heytemî)

On altıncı yüzyılda yetişen büyük İslâm âlimlerinden. Adı, Ahmed bin Muhammed’dir. Künyesi Ebü’l-Abbâs, lakabı Şihâbüddîn’dir. Dedelerinden birisinin ismine nisbetle İbn-i Hacer nisbesiyle meşhur olmuştur. Mısır’da Heytem denilen yerde doğduğu için Heytemî, Mekke’ye yerleştiği için Mekkî nisbeleriyle tanınmıştır. 1566 (H.974) senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti. Cennet-ül Muallâ Kabristanındaki Taberiyyîn türbesine defnedildi.

Küçük yaşta babası vefât edince, bakımı ve yetişmesi ile, Şemsüddîn bin Ebü’l-Hamâil ve Şemsüddîn Şenâvî, onu Heytem’den Tanta’ya götürdü. Orada Kur’ân-ı kerîm’i ezberledi ve bir müddet tahsil gördü. Daha sonra Mısır’a gidip Kâhire’de Zekeriyyâ Ensârî, Abdülhak Sünbâtî, Şihâbüddîn Tablâvî, Ebü’l Hasan-el Bekrî, Şihâbüddîn Neccar, Şihâbuddîn Remlî, El-Bulkînî gibi meşhur âlimlerden sarf, nahiv, meânî, mantık, ferâiz, hesab, fıkıh usûlü, hadis, tefsir, kelâm ve tasavvuf ilimlerini öğrendi. Şâfiî mezhebinde ve diğer mezheplerde büyük bir âlim olarak yetişti. Yirmi yaşındayken talebe yetiştirmek ve fetvâ vermek üzere icâzet (diploma) aldı. Bir müddet bu hizmetleri yaptıktan sonra, birkaç sene arayla, iki defâ hacca gitti. Sonra Mısır’a dönüp, üç sene daha kitap yazdı ve diğer hizmetlerine devâm etti. Sonra Mekke’de yerleşti. “İmâm-ül-Haremeyn” ismiyle meşhur oldu. Mekke’de halka fetvâ ve ders verdi. Bir taraftan da kıymetli eserlerini yazdı. Hicâz ve diğer beldelerde şöhreti yayıldı. İnsanlar, ondan istifâde etmek için yanına toplanırlardı. İslâm âlimleri; “İbn-i Hacer-i Mekkî’nin sözleri, yazıları, dört mezhepte de hüccettir, senettir.” buyurdular. O zamanlar Mısır ve Hicaz, Osmanlı Devletine bağlı olduğundan, Osmanlı pâdişâhı Kânûnî Sultan Süleymân’dan ve diğer devlet adamlarından son derece saygı ve iltifât gördü.

Yaşadığı asırda büyük hizmetler yapan İbn-i Hacer-i Mekkî insanları irşâd etti ve eşsiz eserler yazdı.

Eserleri:

Es-Savâik-ül-Muhrika adındaki kitabı, iki kısımdır. Birinci kısmında; dört halîfenin hilâfetlerinin hak üzere olduğu, bu büyüklerin ve Eshâb-ı kirâmın üstünlüklerini, onları sevmemiz lâzım geldiğini, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle isbât etmektedir. Şiîlerin, bid’at sâhibi olduklarını, sapık ve yanlış yolda bulunduklarını, İslâmiyete çok zarar verdiklerini yazmaktadır. İkinci bölümünde Tathîr-ül-Cenân ismi ile meşhur olup, hazret-i Muâviye’nin ve Amr ibni Âs hazretlerinin Eshâbın büyüklerinden oldukları, İslâmiyete yaptıkları hizmetleri ve Eshâb-ı kirâmın üstünlüğü hakkında çok faydalı ve lüzumlu açıklama yapmaktadır. Bu eser İhlâs A.Ş. tarafından ofset yoluyla basılmıştır.

Ayrıca fıkıha dâir yetmiş kadar eserlerinden başka, Şâfiî mezhebinde en güzel fıkıh kitabı olan dört ciltlik Minhâc şerhi Tuhfet-ül Muhtâç, büyük günahları bildiren iki ciltlik Zevâcir adlı eseri, İmâm-ı A’zam’ın büyüklüğünü anlatan Hayrât-ül-Hisân, El-Fetevâ-yı Kübrâ, Nasîhat-ül-Mülûk, El-Fetâvâ-yı Hadîsiyye, Mehdî aleyhisselâmın ikiyüz kadar alâmetini bildiren El-Kavl-ül-Muhtasar fî Alâmât-il-Mehdî onun eserlerinden bâzılarıdır.