Tarihini bilmeyen düşmanına uşak olur! - Ahmet Şimşirgil

Tarihini bilmeyen düşmanına uşak olur! - Ahmet Şimşirgil

1299’da Söğüt ve Domaniç gibi iki küçük beldede temeli atılan Osmanlı Beyliği, yarım asır sonra 1352’de Çimbi Hisarı mevkiinde Rumeli’ye ayak basıyor ve ilk kez Doğu Avrupa kıtasında kalıcı olarak ezanlar okunmaya başlıyordu...

Batılı ülkeler tesir ettikleri veya maşa olarak kullandıkları ülkenin halkını asla düşünmüyorlar.

O ülkede iktidarları kendi yanlılarından seçtiriyorlar ve hatta onlara halklarını acımasızca ezdiriyorlar.

Dikkat edin, Batı sadece kendisine demokrattır. Sömürdükleri ülkelerde asla tam bağımsız bir demokrasiyi getirtmek için uğraşmaz. Oralarda darbeleri desteklerler darbe ile de kendi kuklalarını başa geçirtirler.

Şayet mümkünse bunları azınlıklardan yaparlar onlar eliyle ülkenin asli unsurlarını inim inim inletirler.

Diğer taraftan da her platformda onları aşağılarlar. Sizde demokrasi, hürriyet, insan hakları yok diyerek ceza keserler.

Ezkaza gelecek olsa yine bir darbe ile işlerini bitirirler.

İşte İslam dünyasının iki asırdır hâli pürmelali de bundan başka değildir.

Batı'nın kuklası olmuş vaziyettedir. Buna karşılık mankurt olmuş kuklaları hâlâ Batı'dan medet ummaktadır.

Hele de bunu üç bin yıllık şanlı bir tarihe sahip Türk milletindeki idarecilerin veya idareye talip olanların görmemesi kadar zelillik olamaz.

Demek ki tarihi aslına uygun öğretmemelerinin sırrı da burada yatmaktadır.

Tarihini unutan nesillerin kölelik ruhu hep devam eder.

Kürşad’ın destanını okumayan, Alparslan’larından, Fatih’lerinden, şanlı akıncı destanlarından haberi olmayan nesiller yolunu göremez, izini bulamaz.

Sayın Cumhurbaşkanımızın yıllardır haykırdığı “dünya beşten büyüktür!” sözünün manasını kavrayamaz.

Bakınız bugün Akdeniz’e hâkim olma projesi Libya üzerinden yürütüyor.

Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Yunanistan, İtalya, Fransa, Rusya ve ABD hep Libya üzerinden Akdeniz’de etkin olmak üzere çalışıyor.

Bizde ise tarih okumayan ahmaklar, “Türkiye’nin Libya’da ne işi var?” deyimini dillerine pelesenk edebiliyor.

Bakınız Libya’da işgalci güçlerin maşası General Hafter’e karşı Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükûmeti (UMH) çok önemli askerî başarılar elde etti. Bu durum açık veya gizli pek çok ülkeyi ciddi manada rahatsız etti.

Ancak Türkiye’ye karşı tehdit yine bir darbeci Mısır’ın başındaki General Sisi’den ve BAE’den geldi.

Libya’yı tehdit eden Sisi, uluslararası meşruiyeti bulunmayan Hafter’e BAE ve Fransa ile birlikte destek veren Mısır’ın, gerek duyulması hâlinde ülke sınırları dışında askerî bir harekâtta bulunabileceği mesajını verdi.

Libya sınırına yakın bir bölgede askerlerine hitap eden Sisi, Mısır’ın Libya’daki kırmızı çizgisinin Sirte ve Cufra olduğunu açıkladı.

Şu ifadeden zannedersiniz ki Sirte ve Cufra Mısır ülkesi içinde kendisine ait bir bölge! Oysa Libya’nın merkezinde yer alan Sirte, darbeci Sisi’yi neden bu kadar rahatsız etti? Zira burası Libya’nın en büyük petrol havzası.

Darbeci uşak Sisi, işte bu petrolü yemek isteyen ağababalarının uşaklığını yerine getirmek üzere bu tehditlerde bulunmaktadır. Libya üzerinden Türkiye’ye gözdağı vermeye kalkışmaktadır.

Tehditlerinde de anlaşıldığı üzere bu uşağın tarihten haberdar olmadığı aşikârdır.

Zira 505 sene öncesinde de Mısır'la Osmanlı arasında böyle bir mücadele yaşanmıştı...

Tarihin hatırlatması acıdır! 

Yavuz Sultan Selim Han, 1514 yılında ordusuyla Safeviler üzerine giderken Dulkadırlı Alaüddevle Bozkurt Bey’in saldırılarına maruz kalmıştı. Dulkadırlılar bilhassa Osmanlı zahire kıtalarını vurmuştu. O zaman bazı devlet adamları Dulkadıroğullarını cezalandırmayı teklif etmişse de Selim Han “maksadımız o değil” diyerek yürüyüşüne devam etmişti.

Çaldıran’da Safevilere ağır bir darbe indiren Selim Han dönüşte Kayseri ve Bozok sancaklarına Şehsuvaroğlu Ali Bey’i tayin etti.

Şehsuvar Bey cesur ve yiğit bir Dulkadır Beyi olup Memlüklerce Kahire’de Zuveyle kapısında asılarak öldürülmüştü. Selim Han’ın onun oğlu Ali Bey’i Memlüklere tabi olan Dulkadır devletine yakın Kayseri ve Bozok sancaklarına tayin etmesi Dulkadır Beyliğine müdahale edeceğinin göstergesi gibi idi.

Bu itibarla Dulkadırlı Alaüddevle Bozkurt Bey, Selim Han’ın Kayseri ve Bozok sancaklarına Ali Bey'i ataması üzerine durumu Memlük Sultanı Kansu Gavri’ye yazarak şikâyette bulunmuş ve desteğini talep etmişti. İşte bu sebepledir ki Kansu Gavri de derhâl bir elçilik heyetini Selim Han’a göndermiş bulunuyordu.

Kansu Gavri, namesinde öncelikle dostluk ve muhabbetten dem vurduktan sonra Şehsuvaroğlu Ali Bey’in Kayseri ve Bozok sancaklarına atanmasını tenkit ediyordu. Ali Bey’in babası olan Şehsuvar Bey’in eskiden (Fatih dönemine atıfta bulunarak), Rum ve Arap sultanları arasında düşmanlık kaynağı olduğunu bu itibarla yakalanarak Kahire’de Zuveyle kapısında asıldığını hatırlattıktan sonra bu iki sancağın kendilerine bağlı olduğunu dolayısıyla hutbe ve sikkenin kendi adına olması gerektiğini bildiriyordu.

Selim Han’ın bu namedeki bu ifadelerden canı çok fena sıkılmıştı. Bu ihtar ve hatırlatmalardan gönlü oldukça kırılmıştı. Bilhassa dedesi Fatih Sultan Mehmed’in çok sevdiği ve değer verdiği Şehsuvar Bey’i astırttığını belirtmesi, üstü örtülü olarak kendisini de tehdit manasına geliyordu. Elçiye hitaben:

“Şayet senin efendin adamsa, hutbede ve de sikkede adını okutup yazdırmayı Mısır’da sürdürsün bakalım”, dedikten sonra yolcu etti.

Selim Han, bir kez daha Safeviler üzerine düşündüğü seferine artık Memlükleri de dikkate alarak hazırlanacaktı.

Nitekim Memlükler bu kez Osmanlıların ve Ehl-i Sünnetin azılı düşmanı Safevilerle anlaşma yapacaktı. Anlaşmada Osmanlılar, İran üzerine yürüyecek olursa Memlükler de harekete geçecek ve arkadan Osmanlı ordusunu çevirerek iki ateş arasında yok edeceklerdi. Memlük Sultanının gözü öylesine dönmüştü ki Osmanlılardan zaptedilen yerlerden hiçbir şey talep etmiyor hepsini yani bütün Anadolu’yu Safevilere veriyordu.

Nitekim 1516 yılında Selim Han ordusuyla bir kez daha Safeviler üzerine sefere çıkmış iken Mısır Memlük ordusu da Kahire’den hareket edecekti. Maksatları Osmanlı ordusunu arkadan çevirip imha etmekti.

Memlüklerin hareketlerini günü gününe takip ettiren Selim Han, Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’ye “Bir İslam askeri sırf din-i mübinin esaslarının yaşatılması için Doğu ülkelerine hareket etmişlerken, Mısır Sultanı yerinden kalkıp gelerek yolunu kestiği tamamen belli olmuştur. Arabistan padişahı olup zahiren Müslüman olmaları cihetiyle onlarla savaş ve çarpışma peygamberin temiz şeriati gereğince uygun düşer mi?” diye sormuştu.

Bu suale karşı Zenbilli Ali Efendi ise “Zikredilen şekilde onlar üzerine varmak uygun olup, onlar yol kesenlerdir. Onlarla savaşıp çarpışmak cihad ve gazadır. Öldüren gazi ve murabıt ölen de şehit ve mücahid olur” fetvasıyla cevap verdi.

Selim Han, buna rağmen 23 Temmuz’da Elbistan sahrasına gelinceye kadar seferin yönünü hep Safeviler üzerine olarak ilan ediyordu. Tebriz panik içerisinde idi. Çünkü ikinci bir seferle Safeviler tarih haritasından silinebilirdi. Bu sebeple Safevi Şahı iç bölgelere kaçmıştı.

Böylece İran’ı hareketsiz kılan Selim Han yönünü Haleb’e doğru çevirecekti. Memlük Sultanı Kansu Gavri bu hareket üzerine dehşet içerisinde kalarak elçilerini gönderecek ve anlaşma zeminini araştıracak ise de iş işten geçmişti.

Selim Han çeşitli hediyelerle huzuruna gelen Memlük elçisine:

“Efendine söyle Mercidabık’ta karşıma çıksın!” diyerek Memlük ordugâhına geri gönderecektir.

Artık Mercidabık, Ridaniye zaferlerine gidecek ve Mısır’ın dört asır Osmanlı idaresinde kalacağı yol açılmış bulunuyordu...

Şimdi Hafter’in sözcüsü Mismari’nin, “müttefiklerimiz bizi satıyor”, “Libya birlikleri Kahire’yi hedef almış durumda” gibi dehşet içerisinde söylediği sözleri Mısır’ı kendine getirmiş olmalıdır. Şayet tarihi doğru okuyorlarsa.

Aksi hâlde tarihin hatırlatması acı olur! 

TEFEKKÜR 

Denîler bozdular bikr-i nizâm-ı âlemi şimdi

Nizâm ancak efendi sûret-i defterde kalmıştır

                                                  Enderunlu Vâsıf

(Alçaklar dünya düzeninin saflığını bozdular,

Şimdi, düzen ancak, defterin biçiminde kalmıştır.)

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

26.06.2020

Türkiye Gazetesi