Tarife gelmez bir felaket!

Tarife gelmez bir felaket!

6 Şubat sabahı ülkemiz asrın en büyük felaketine maruz kaldı. On ilimiz yer sarsıntısını en yüksek düzeyde yaşadı. Dört ilimizde ise (Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman) büyük yıkım meydana geldi.

Birinci zelzeleyi dokuz saat sonra neredeyse aynı oranda ikincisi takip etti. Henüz yerine oturmamış binaların büyük bölümü de bu sarsıntıya dayanamayarak çöktü.

Felaket üstüne felaket birbirini takip etti!..

Şu satırları yazdığımda vefat oranı on üç bini, yaralı sayımız ise altmış üç bini geçmişti. Daha da artacağı muhakkak. Altı bin beş yüz ev ise yıkıldı.

Devletimiz gerçekten felaket bölgesine çabuk ulaştı. Organizasyon için tedbirlerini zamanında almaya başladı. Ancak felaketin boyutu o kadar büyüktü ki ne yapsanız bu iş tatmin edici boyutta olmayacaktı.

Zira bir iki ve üç vilayet değildi. Tam on vilayetti. Kazaları köyleri ile birlikte büyük bir alandı. Ülkemiz sınırlarını aşmış yıkıcı etkilerini Suriye’de de göstermişti. Orada da iki bin beş yüz kişiden fazla vefat olması bu depremin bir “Orta Doğu depremi” olduğu gerçeğini de göstermişti.

Depremden tam 13 milyon 500 bin vatandaşımız etkilenmişti. Bölgeye ulaşım yolları, çoğu yerde kâğıt gibi bükülmüştü. Hatay Havaalanı devre dışı olmuştu. Demiryolu =S= şeklini almıştı.

İlk gün dokuz bin kişi süratle çalışmalara başlamıştı. Düşünün her binanın başına on kişi geçse 900 bina ediyor. Devasa bir açık var.

Hükûmet ilk başta “4. seviye alarm” vermekte de gecikmedi. Buna rağmen en hızlı hareket eden devletler ancak ertesi günü bölgeye giriş yapabilecekti.

Devletimiz ikinci gün kurtarma ekipmanını altmış bine kadar çıkardı.

AFAD, Jandarma, Polis ve UMKE ekipmanları, Madenciler, İtfaiye erleri ve STK grupları müthiş bir feragat ve cansiparane bir şekilde canla başla mücadele verdiler ve hâlen de devam ediyorlar. Her biri eli öpülesi bir kahramandır…

Kar, yağmur, fırtına ve dondurucu soğuk onları bir dakika dahi durduramadı. Milletimiz her kurtarılan çocuğu gözyaşları ile izledi. O yiğitleri de kalben alkışladı.

Elbette bunun arka planı da vardı. On binlerce insan dışarıda geceliyordu. Şebeke suyunu içmek mümkün değildi. Elektrik, doğalgaz kesikti. Barınmak için çadırlar, ısınmak için ateşler, su, ekmek, sıcak bir çorba, çocuk mamaları giyim eşyası ve battaniye büyük ihtiyaçtı. Artık her araba bir ev vazifesi görüyordu. Benzin, mazot kuyrukları büyümüştü.

Milletimiz ilk günden ülkemizin dört bir yanından hazırlıklara girişti. Bu noktada da hazırlıklar yapılıp tırlar harekete geçti. Fakat yine geçit vermez yollar hasebiyle ikinci gün öğleden sonra bölgeye ulaşımlar başladı.

Sadece yolların yarılması değildi problem. Kimi yerde viyadükler kimi yerde tüneller zarar görmüştü. Kimi yerlerde ise karın kapattığı yolları açmak gerekiyordu.

Milletimiz asla geri dönmedi. Sonuna kadar mücadele etti ve hedefine vardı…

Oraya varanlar ise gerçek felaketi gördüklerinde inanamaz bir hâle geliyorlardı. Yıkım büyüktü. Bu durum her tarafa yetişmenin zorluğunu ortaya koyuyordu. Bir binanın önündeki grup oradan üç günde ayrılamıyordu.

Evet ne yapılırsa yapılsın bu devasa felaketi üç gün içinde bitirmek gerçekten çok güçtü. Zira zamana karşı yarışıyorsunuz. Canlı kardeşlerimize ulaşmak her gün biraz daha zorlaşıyordu. Dördüncü günden sonra (bugün için) ümitler daha da tükenecek ve artık yerini yıllarca devam edecek hüzünlü acılara ve hatıralara bırakacaktır…

 

Ölüm kavgayı bitirir!

Öte yandan ne hazindir ki birinci gün dolmadan zelzele gündemi siyasete çekilmeye başlandı. İnsanlıktan nasibini alamamış “deprem şehitleri”yle dalga geçen yaratıkları kaale almıyorum!.. Fakat memleketin aydını diye lanse edilen veya ülke yönetimine talip olan bazı zevat orada “gözü yaşlı insanların acısını nasıl siyasete tahvil ederim, hükûmete düşmanlığa nasıl yöneltirim ve bu olaydan nasıl oy devşiririm!..” derdine düştü. Tabiri caizse, deprem şehitlerinin canları üzerine ellerini oğuşturdular!..

Yazık binlerce yazık!.. Sosyal medyada yazılanlar veya bazı beyanatlar evi göçenlere yakınını kaybedenlere, orada büyük bir aşkla çalışanlara saldırı gibi idi. “Bırakın, çalışmayın, daha çok insan ölsün de bu idareciler başımızdan defolsun!” psikolojisi tam manasıyla yansıtılıyordu. Birkaç ay önce bunların bir tanesi “hükûmetin gitmesi için büyük yangınlar, büyük felaketler, büyük depremler olsun” diye haykırmıştı.

Ona hiçbir şey yapılmadı ama asla hakaret sayılmayacak bir tarzda onu kınadığım için hastanede yoğun bakım günlerimde iken polisle mahkemeye götürülmem için karar çıkmıştı!

Şu acılı günlerde bu nevi paylaşımlar, eksik arayıp höykürmeler, vatandaşın derdini hiç görmeyip sağa sola çamur atmalar sahte üzüntü gösterilerinin arkasındaki sevinç ve mutluluklarını gizleyemiyor.

Cihangir padişah Fatih Sultan Mehmed Han bir beytinde şöyle söyler:

    Çün ecel sulh ettirir ahir nizâ’ı kaldırır,
    Pes nedir dünya için bu kuru kavgadan murâd.

Küçük bir dünyalık için bu kavga neden? Çok az bir müddet sonra devlet ve saltanat mal ve mülk, sağlık ve sıhhat dediğiniz şey elinizden sabun gibi sıyrılıp gidecektir…

İşte bakın üç beş saniye içerisinde kimilerinin elinden çıkıp gitti. Kimi gittiğinin farkına dahi varmadan aramızdan ebediyen ayrıldı. Kimi ömür boyu o travmayı atlatamadan yaşayacak.

Büyük padişah Fatih “ecel sulh ettirir arada nizaları kavgaları husumeti bitirir” diyor. Bizde ise maalesef bitmiyor. Bitmesi için daha ne olması lazım, anlaşılır gibi değil!..

Benim bir yere gelmem için milletimin mahvolması mı gerek? Bu mudur insanlık bu mudur vicdan?

 

Gözyaşı tırları!

Elhamdülillah milletimiz bu kısır gündeme, bu ahlaksız tavırlara prim vermedi. Her zaman olduğu gibi bir olarak bütünleşerek, kenetlenerek zor durumdaki kardeşlerimizin imdadına koştu.

Zira bugün konuşmak zamanı değildi, icraat vakti idi.

Depremin derecesi kaçmış, kaç şiddetinde imiş, etkisi kaç atom bombasına eşitmiş bunları bilmenin faydası yoktu. Oradaki kaç kardeşimizin yarasını sardık, kaç kişiyi enkazdan çekip aldık, önemli olan buydu.

Suç var mıydı? Suçlu kimdi, kentsel dönüşüm fayda vermedi mi, yeni binalar niçin yıkıldı, gibi sorular şu hassas anın öncelikli meselelerinden değildi.

Bunlar elbette sorulacak, konuşulacak, belki acımasızca eleştirilecek fakat on on beş gün sonrasının mevzuları idi.

Milletimizin büyük yardımlaşma coşkusu gerçekten hemen her şeyin önüne geçti. Gerek deprem bölgesine koşan görevliler ve gönüllü teşekküller gerekse yardım hazırlıkları ve konvoylar bir kez daha yüzümüzü ağarttı. Cenâb-ı Hakk bu duygumuzu köreltmesin.

Belediyeler başta olmak üzere, iş adamları, okullar, STK’lar, Diyanet Camiası ve hatta sitelere varıncaya kadar herkes bu büyük yardımlaşmanın içerisindeki yerini aldı. Hemen herkes müthiş bir dinamizm ile bu gruplardan birine iştirak etti.

Sadece benim içinde bulunduğum sitede iki gün içinde üç tır eşya hazırlandı, gözyaşları ve dualarla uğurlandı.

Öyle sanıyorum ki bugün en fazla konuştuğumuz husus tırların oraya ulaşması ve eşyaların dağıtılması olacak. Yollar tır konvoyları ile dolacak.

Şu paylaşım yarışması bu derecede hangi milletin hasletleri arasında yer alır, söyler misiniz? Bazı ayrılıklarımız bu güzelliklerin önüne geçmesin. Zira bu yardımlaşmada sen ben siyaset çekişmesi, meşrep ve bölge ayrılığı yok. Hep birlikte biz varız. Seksen beş milyon insanın tek yürek olması kalbinin tek bir maksatla çarpması var.

Evet genlerimizde bu haslet kalbimizde bu zihniyet varken biz her zorluğun üstesinden geliriz. İnşallah bu sıkıntılı günlerimizi de Cenâb-ı Hakk’ın izniyle aşarız. Bölgedeki vatandaşlarımızın yaralarını sararız.

Peki ya bu durumda bile ayrılık ve husumet tohumları ekenler, şu felaketi menfaatlerine alet etmeye çalışanlar, ölümden nemalanmaya bakanlar! İşte bu aşağılık kimselere tesir edecek bir ilaç yeryüzünde yok maalesef!..

Onlar ıslah olmazlar, dünya ve ahirette huzur da bulmazlar.

Hasetle yaşarlar, gözü açık ve dünyaya hasretle can verirler.

Cenâb-ı Hakk birliğimizi dirliğimizi muhabbetimizi daim eylesin. Şehitlerimize rahmet, yakınlarına sabır ve yaralılarımıza şifa versin. Rabbim bir daha böyle acılar göstermesin.

Milletimizin başı sağ olsun.

    TEFEKKÜR
    Malı mülkü terk edip sonunda gideceksin,
    Ya nedir dünya için fâni dünyadan murad!

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
10.02.2023
Türkiye Gazetesi

    https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/tarife-gelmez-bir-felaket-636769