Şükürler olsun!

Şükürler olsun!

Uzun bir süredir ayrı kaldığım muhterem okuyucularıma kavuştuğum için Rabbime hamd ediyorum. “Covid” denilen illeti en ağır bir şekilde atlatanlardan oldum. Yakınlarımın verdiği bilgiye göre hayat ve ölüm çizgisi üzerinde epeyce yol almışım. Uyutulduğum için belki ben o kadar hissetmedim. Ancak uyandırıldığım günlerde o durumu idrak etmek de zor olmadı.

Bu zor günlerde doktorlarımın ve diğer sağlık personelinin ihtimamı her türlü takdirin üzerinde idi. Kendilerine müteşekkirim.

Daha önemlisi ise dualardı… Evet yıllardır halkımızla ve hassaten gençlerle, tarih sohbetleri dolayısı ile iç içeyim. Yakın muhabbet içindeyim. Yine de böylesi bir dua yağmuru açıkçası hatırıma gelmezdi. Cenab-ı Hak her birinden razı olsun. Sevgi ve samimiyet başka bir şey.

Cenab-ı Hakk’a, beni gönüllere böylesine yer ettirdiği için ne kadar şükretsem azdır. Ben de kendilerine aynı samimi duygularla dua ediyorum…

Hasta olduğunuzda tek bir düşünceniz oluyor. Sıhhat bulmak ve iyileşmek. Çünkü ölümle yüz yüze kaldığınız anda malınız mülkünüz artık para etmiyor. Yakınlarınız, sevdikleriniz, dostlarınız, bir bir gözünüzün önünden geçiyor. Elveda diyemeden gittiğinizi düşünüyorsunuz. Pahalılık, ekonomi, kur piyasası ve manşet gündem denilen bütün işler, haberler değerini yitirmiş oluyor. Bazen bu konuları yanımda konuşanları duydukça bana o kadar uzak ve sevimsiz geliyordu ki…

Zira sizin tek düşünceniz sıhhat. Sevdiklerinize kavuşmak ve muhabbet… Bunlar yoksa hiçbirinin değeri, kıymeti de yok. Dünyanın tadı ve lezzeti ancak onlarla çıkıyor.

İki şey vardır ki, bunların hasreti

Kimler olursa olsun yakar herkesi.

Göz kan ağlasa haklarını ödeyemez,

Biri gençlik biri de din kardeşi.

Gençlik sabun gibi çabucak elden uçup gidiyor. Fakat din kardeşlerimiz sağ oldukça maddi ve manevi olarak yanımızda kale gibi oluyorlar. Onların kıymetini bilmeli dostlukları ve muhabbeti her zaman güçlü tutmalıyız.

En büyük saadet

Hastalığım boyunca boğazımı deldikleri için konuşamıyordum. Ne derdinizi anlatabiliyorsunuz ne de istediğinizi söyleyebiliyorsunuz. Kâğıda çizdiğim şekillere garip garip bakıyorlardı. Bir müddet sonra ben de usanıp yorulup bırakıyordum.

Sesim çok hafif de olsa açıldığında yanımdakilere ilk Kanuni Sultan Süleyman’ın meşhur gazelini mırıldanmaktan kendimi alamadım.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Büyük Türk padişahı birinci mısrada halkın gözünde devlet (iktidar) gibi değerli bir şey yok demektedir. Konuyu devlet açısından değerlendirirsen gerçekten de böyledir. Zira devlet, toplumdaki huzuru, barışı sağlayan ve düzen sağlayan bir kavramdır. Devletin olmadığı veya bir devlet düzeni bulunmayan ülkeler yok olmaya ve başka milletlerin buyruğu altında eriyip gitmeye mahkûmdurlar. Kanuni’nin anlatmak istediği şey de budur. Devletin kıymetli olduğu ve hiçbir nesnenin ya da bir şeyin onun kadar değerli olmadığıdır.

Ancak ikinci mısra bir önceki mısraı çürütür niteliktedir. “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” derken burada da sıhhatin önemi vurgulanmaktadır. En güçlü, kuvvetli ya da kudretli devletin yönettiği bir halk tabakasında olsan dahi dünya üzerinde sağlık kadar daha kuvvetli ve kudretli bir güç yoktur. İnsan sağlığının ya da halk sağlığının önüne hiçbir devlet gücü geçemez. Şurası muhakkak ki, sağlığımızın olmadığı hiçbir noktada herhangi bir gücün varlığı ile o sağlığımızı geri getirmek mümkün değildir.

Kudretli Padişah, gazelinin devamında da hem kendisine hem bizlere neyin önemli olduğunu ve ne yapmamız gerektiğini vurgulamaktadır.

Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasıdur

Olmaya baht u saadet dünyada vahdet gibi.

Saltanat dedikleri ve gönül verdikleri şey sadece bir dünya kavgasıdır. Sonunda terk edeceğin bir mevki için vuruşmak savaşmaktır. Oysa dünyada Allahü teâlâya yakınlık  gibi büyük saadet ve baht açıklığı olamaz.

Evet, iktidar uğruna bugün hakaret ve iftiraların kol gezdiği ülkemizde siyasetçiler keşke asırlar öncesinden gelen bu canlı sözlere kulak verebilseler. Mücadeleyi daha seviyeli bir şekilde yürütebilseler.

Ko bu iyş ü işreti çün kim fenâdur âkıbet

Yâr-ı bâkî ister isen olmaya taat gibi.

Ey akıllı kişi, oyun ve eğlenceyi bırak. Akıbetini, sonunu düşün. Bitmez gibi görünen bu hayatın bir gün sona erecektir.

Şayet ebedî bir sevgili ebedi bir dost istiyorsan Cenab-ı Hakk’ı zikretmek, ona ibadet etmek gibisi yoktur. Rabbini unutma!

Olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü aded

Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi.

Ömrün, kumlar sayısınca sınırsız ve hesapsız olsa bile, Bu feleğin fanusunda (dünya hayatında) bir saat gibi bile etmez. Bir saatlik ömür için kalp kırmaya gönül yıkmaya değer mi?

Ger huzûr itmek dilersen iy Muhibbî fâriğ ol

Olmaya vahdet makâmı gûşe-i uzlet gibi.

Ey Muhibbî, eğer huzur içinde olmak istersen, ferâgat sâhibi ol (vazgeç). Dünyada yalnızlık köşesine çekilmek gibi Allahü teâlâya yakınlaşma olamaz.

İşte her bir beyti altın değerinde kıymetli nasihatler. Büyük Türk sultanı ordularını muzaffer bir şekilde doğuya ve batıya yürütürken ölümü ve sonrasını Rabbine kulluğu unutmuyordu. Kendine ve halkına ve gelecek nesillerine bu değerli sözlerle nasihat ediyordu.

Toplum sıhhatli olursa devlet de sıhhatli olur. Bu noktada hastalığı sadece bünyemizde ortaya çıkan arızalar olarak düşünmemek gerekir. Ahlaksızlık, yalan, iftira, kin, haset ve benzeri hasletler de manevi olarak insanı insanlıktan çıkarmaktadır…

TEFEKKÜR

Hoş kûşe-i zevk idi safâ ehline âlem

Bir hâl ile sürseydi eğer ömrünü âdem

                                        Rûhî-i Bağdâdî

(Güzel bir zevk köşesiydi sefa ehline dünya,

Sürdürseydi ömrünü insan hep aynı durumda.)

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

28.01.2022

Türkiye Gazetesi

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/622548.aspx