Nefret suçu ve cezası!

Nefret suçu ve cezası!

Milletimizin büyük bir feragat örneği göstererek deprem bölgesinde yaşayanlara yardım götürmeye çalıştığı sırada bazıları da her gün milleti rencide edecek tartışmalara zemin araladılar. Bu tartışmalardan biri de dinî değerler üzerine idi. Salalardan duyduğu rahatsızlığı dile getiren söylemler ardından tekbirlere sıçradı. Bazıları aleni, kayıtsız ve terbiyesiz bir biçimde İslam’a saldırmayı marifet bildi. 

Böylesine acıların yaşandığı ülkemizde milletimizin dinî değerleri üzerinde saygısızca tepinmekti bu. 

Nefret suçu başka nasıl işlenir bilemiyorum. Maalesef kâğıt üzerinde kanunlar çıkarılıyor ama cezası da kâğıt üzerinde kalıyor. Hâlbuki trafik cezaları gibi bunlara da otomatik olarak on bin yirmi bin TL ceza kesip göndereceksin. Bakalım sonuç ne olacak? Yoksa adamın kuru bir ifadesini alıp pişkin pişkin gezdirmenin hiçbir anlamı yoktur. 

Bu arada dine tepkisini aklınca son derece ustalıklı bir şekilde yapanlar da ortaya çıktı. Bunlar da her tweetin altına yorum yaparken, kendileri tweet atarken veya TV’lerde ahkam keserken “ilim, ilim, ilim…” demeye başladılar. Sadece ilme kulak ver diye yırtındılar. Aslında bu sözlerinin gerisinde “bırak şu dinî söylemleri, dinden, kaderden, tevekkülden bahsetmekten vazgeç artık!” demek istedikleri o kadar açıktı ki.. 

Sistemli bir tarzda komut gelmiş gibi bu ifadeleri tekrar ettiler. Şu cehalet dedikleri şey o kadar bulaşıcı ki… Bulaşan da iflah olmaz bir hâle düşüyor. 

Demek ki bunların dinden, imandan ya hiç haberleri yok ya körü körüne düşmanlar. 

Bizim dinimizin en önemli vasfı ilimdir. 

İlim Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarındandır. 

    Sıfat-ı Hazret-i Mevlâ’dır ilim,
    Cümle evsaftan âlâdır ilim. 

    Demişlerdir. Şanlı Peygamber Efendimiz ise ilmin beşikten mezara kadar öğrenilmesi gerektiğini ısrarla belirtmiştir. 

    Bir şairimiz O’nun bu sözünü: 

    Dahi emr eyledi ol sâhib-i ‘ilm
    Mehdden lahde dek ol tâlib-i ‘ilm

    Diyerek belirtmiştir. 

Ahlak kimde yok?

Diğer taraftan dine lakayt duran bu madrabazların bazıları TV’lere çıkıp konuştuklarında yanlış iş yapanları kastederek “ahlak yok” diye bağırmaktan da geri durmamışlardır. “Ahlak neyin konusudur” diye soracak olsan yüzüne bön bön bakacaklardır! 

Matematik, fizik, kimya, mühendislikler ve tıp kitaplarında hangi ahlaki konuları okutuyoruz söyler misiniz? Hâlbuki üzerine basa basa önce ahlak lazım dedikleri husus dinin en önemli kurallarından biridir. 

Şanlı Peygamber Efendimiz “Ben güzel ahlakı yerleştirmek için geldim” buyurmuştur. 

Hem ahlak isteyeceksin hem dine karşı duracaksın. Adama, “Bre ahlaksız neyin peşindesin, kimi aldatmak sevdasındasın!” demezler mi? 

Okul duvarlarına Batılı düşünürlerin felsefi sözlerini yazmakla ahlak kazandırılmıyor. Ahlak, yaşamakla elde edilir. Ahlak, dini en doğru şekilde öğreterek verilir. 

Şimdi Batı felsefesini öğrenerek yetişen nesillerde, ahlakın yerini “para” alıyor. “Para kazan da nasıl kazanırsan kazan!” zihniyeti yerleşiyor. 

WhatsApp’ta tüccarlar meclisi diye bir gruba üye idim. Üyelerden biri her meseleye, “pazar payını kaptırmamak lazım” düşüncesi ile bakıyordu. Haram helal kavramı defterinden silinmişti. Her coğrafyanın yeme kültüründen dem vuruyordu. Ne hazindir ki kimse de sesini çıkarmıyordu. 

“Yahu be kardeşim coğrafyanın yeme kültürü değil İslam’ın yemek içmek adabı ve şiarı, helal haram meselesi var. Biz İslam’dan önce ne bulsak yiyip içiyorduk. Araplar su gibi içki tüketiyordu. İslamiyetle birlikte yeme içmede helal haram gözetilir oldu. Bugün Orta Asya’daki Müslüman ile Anadolu’daki Müslüman aynıdır” dedim. 

Hemen ilk fırsatta “sen tarihçisin, burada ticari mevzular konuşulur” deyip çıkardılar. Hâlbuki binbir rica ile alanlar da kendileri idi. 

Demek ki tüccarlarımıza tarih ve din bilgisi de lazım değilmiş(!) anladım… Bir gün önce milyarlık iş adamlarının toprak altında kalması dahi onları etkilememişti anlaşılan.

 

Bir ilim hikâyesi

İlim, ilim, ilim diyerek aklınca dini bir tarafa atın diyenlere günümüzdeki bir bilginler grubunu gösterelim bakalım ne diyecekler. Malum 99 depreminin üzerinden fazla geçmeden AK Parti hükûmetinin başa geçmesiyle kentsel dönüşüm projelerine de start verilmişti. 

Elbette her projede olduğu gibi burada da istismar edenler çıkardı ve çıkmıştır da. Ancak birilerinin derdi bu sahtekârlar değildi. Onlar her hayırlı işin olduğu gibi burada da kentsel dönüşümün karşısına kale gibi dikildiler. 

Bunlar rant sağlama peşinde diyerek kentsel dönüşümü toptan karalama yolunu tuttular. Hâlbuki herkes biliyordu ki bu iş elzemdi. 1999 ve sonrasında gelen depremler bunu milletin gözünün içine kör edercesine sokmuştu. 

Fakat onlar için bu önemli değildi. Halkı daha çok istemeye tahrik ediyorlar, sizi soyuyorlar diye yaygara koparıyorlardı. 

Olmadı mahkemenin yolunu tutuyor ve durdurma kararı aldırıyorlardı. 

Diyelim bunlar siyaset, bir kısım insanlar menfaat derdinde idi. 

Peki Çapa ve Cerrahpaşa hastanelerini ele alalım. Bütün otoriteler buraların 4 veya 5 şiddetinde bir depreme dayanamaz olduklarını belirtmişti. Hükûmet bunlara 11 dönümlük yer verdi. Dönemin rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak bütün bilim adamlarına konuşmalar yaparak durumun vahametini belirtti. 

Peki karar ne çıktı yüzde doksan sekiz ile “hayır” oldu. Tabip odaları da bu kararda aktif rol oynamıştı. Anlamayan gidip hastaneleri bir gezsin yeter. Evet bilim bilim diyen insanlar bu hayati projenin yolunu kesmişti. 

Suratları da kızarmıyor. Utanmaları da yok! Bir deprem vukuunda ortalık yer ile yeksan olduğunda bu defa da koro hâlinde suçlamaya geçiyorlar! 

Şunu da anlamak zor. Buraları bunlara sanki babaları yaptırıp vermiş! Fakültede hoca olan kendisini oranın hâkimi ve sahibi olarak görmeye başlıyor. Yer devletin, binaları yapan içini donatan devlet, maaşları devletten, fakat devletin burayı yenileme gücü bulunmuyor iyi mi? Üniversite senatosu, çalışanları veya tabip odaları devlete sen kimsin diye meydan okuyor. 

Devlet yeni yer göstermese, binaları yaptırmasa ve içini donatmasa anlayabiliriz. Mahkemenin durdurmasını kabul edebiliriz. Sana tam on katı ile fazla yer verecek, modern binalar ve son modern aletlerle donatacak, sen de hâlâ istemem diye karşı çıkacaksın. İlimden anlayışınız bu mudur? 

Buna vatandaşlarımızı bilgince öldürmek derler ki daha tehlikelidir. Cahil silahla bir kişiyi vurur. Bilginler atom bombası ile yüz binleri vuruyor. 

Bilgin zekâsıyla hizmetlere mâni olup depremde on binlerin ölümüne yol açıyor. 

Şunu unutmayalım: Dinini bilmeyen veya dine, İslam’a düşman olan adam ne ahlaklı olur ne de âlim olur! Onun tek anladığı paradır. Parayı kazanmakta da her yol mubahtır.

Gerisi lâf u güzaf…

    TEFEKKÜR
    Yürüse fitne ola dursa kıyâmet kopara
    Söylese sihr ede baksa komaz tende mecâl
                                                       Lâmiî Çelebi

    (Yürüse fitne çıkarır, dursa kıyamet koparır,
    Konuşsa büyüler, baksa tende mecal bırakmaz.)

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
03.03.2023
Türkiye Gazetesi

    https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/nefret-sucu-ve-cezasi-637116