Lider: Recep Tayyip Erdoğan

Lider: Recep Tayyip Erdoğan

Bu yazıyı iki üç hafta kadar önce yazacaktım. Bazı konular, geri bırakmama sebebiyet verdi. Fakat gündemden de asla düşmeyecek bir konu olduğu için daha fazla geciktirmeden kaleme alıyorum…

Recep Tayyip Erdoğan Bey’in Başbakanlık serüveni nasıl başladı?

AK Parti kurulmadan önceki 5 yıl Türk siyasi hayatının en karışık ve karanlık devirlerinden biri olarak tarihe geçecekti. 28 Şubat dönemi olarak da adlandırılan bu devrede askerî müdahale ile hükûmet yıkılmış, yeni ittifaklar oluşturulmuş, parti kapatılmış ve sonunda Türkiye, tarihinin en bunalımlı günlerine yelken açmıştı.

Kısa bir sürede hızla borç batağına sürüklenen hükûmetin başına bir “genel vali” gibi IMF’in adamı gelip oturmuş ve Türkiye kapalı vesayetten açık ve görünür bir vesayet altına düşmüştü. Sanki istiklali elden gitmişti…

İşte böyle bir devrede Refah Partisi’nin de kapatılması sebebiyle Recep Tayyip Erdoğan Bey ve arkadaşları 14 Ağustos 2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AK Parti) kurdu.

Erdoğan, siyasi yasağı sebebiyle 3 Kasım 2002’deki genel seçimlerde milletvekili adayı olamadı. Ancak ismi dahi rakiplerini silip süpürmeye yetmişti. Partisi seçimlerde aldığı %34,28’lik oy oranıyla birinci oldu. Böylece AK Parti, Abdullah Gül’ün Başbakanlığında 58. Hükûmeti kurdu.

Çok geçmeden de Erdoğan’ın siyasi yasağı Meclis’e sunulan yasa değişikliği ile kaldırıldı. Bu arada Siirt seçimi iptal edilmişti. Erdoğan, 9 Mart 2003’te Siirt’te yapılan ara seçimlerde AK Parti’den milletvekili adayı oldu. Oyların %84,8’ini alan AK Parti, biri Erdoğan olmak üzere Siirt’ten üç milletvekili çıkardı.

Gül Başbakanlığındaki hükûmetin istifa ettiği 11 Mart günü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer hükûmeti kurma görevini Erdoğan’a verdi. Böylece Erdoğan’ın Başbakanlığındaki 59. hükûmet 14 Mart’ta kurulmuş oldu. Böylece Cumhuriyet tarihinde Recep Tayyip Erdoğan dönemi resmen başlamış oldu…

Bu sırada Türkiye tam manasıyla bir enkaz yığını idi. İstiklali tartışılır pozisyona girmişti. Fabrikalar yabancılara peşkeş çekilmeye başlamıştı. Terör belası zirvede idi. Bölünmenin eşiğine girilmişti. Siyaset kurumu büyük yara almıştı.

Dış dünyada ise ABD, İslam dünyasını neredeyse düşman ilan etmişti. Sanki Orta Doğu’yu teslim alma planlarının vizyona sokulduğu bir dönemdi. Tezkere tartışmaları sürüp gidiyordu…

Üst üste parlak zaferler!

İşte böylesi bir ortamda, İBB Başkanlığından hapishaneye gönderilirken; “artık muhtar bile olamaz” denilen adam, Türkiye’nin direksiyonuna geçmişti. Ne yapacağı, Türkiye’yi bu bunalımlardan çıkarıp çıkaramayacağı merak konusu idi. Açıkçası karşı mahallenin bu konuda hiç ümidi yoktu. Onlar Türkiye’nin geleceği ile uğraşmıyorlardı çünkü. Vatanın bölünmesi, ekonominin felç olması, hastaların hastanede rehin tutulması onların gündemi değildi.

Onlar, içkilerini rahatça yudumlayabilecekler miydi, peçe takmadan gezebilecekler miydi, ramazanda açıktan yemek yiyecek ve sigara içebilecekler miydi? İşte bunun derdinde idiler.

Korktuklarının, çekindiklerinin hiçbirisi olmadı. Bu gelen onların saçlarına, başlarına, inanışlarına, yemelerine gezmelerine kısaca özgürlüklerine asla karışmıyordu.

Fakat beklemedikleri yerden vuruldular. Zira bu gelen onların hararetle beklediği gibi başarısız olmayacaktı.

Memleket gemisini başarıyla yüzdürmeye başlamıştı. Ekonomiyi kısa bir sürede düzeltmeyi bildi. Enflasyonu dizginlemeyi başardı. Türkiye’nin büyüme hızını artırdı. İhracat her yıl katlanmaya başladı. Sanki ülke şahlanmıştı. İmkânsız gibi görülen, paradan altı sıfır atmayı başarmıştı.

Yatırımlar takip dahi edilemiyordu. Açıkçası şunu ifade etmek isterim ki, yarınlarda ekonomide, siyasette, idarede, iç ve dış hadiselerde, akılalmaz yatırım hamlelerinde ve silah sanayiinde en fazla doktora tezleri bu devre için yapılacaktır. Yapıldıkça onun değeri daha iyi anlaşılacaktır.

Neticede sayın Erdoğan girdiği seçimlerde bu gayretinin meyvelerini de toplamaya başladı. CHP için iktidar artık hayal bir hâle gelmişti.

22 Temmuz 2007’deki genel seçimlerde oyların %46,58’ini alan parti, önceki genel seçimlere göre oy oranını %12,30 artırdı ve seçimleri ilk sırada tamamladı. 60. Hükûmet Erdoğan’ın başbakanlığında kuruldu.

12 Haziran 2011’deki genel seçimlerde %49,83 oranında oy alarak bir önceki genel seçimlere göre oy oranını bu defa %3,17 daha arttırdı. Üçüncü kez Başbakanlık koltuğuna oturan Erdoğan, 61. Hükûmeti kurdu. Türkiye tarihinde belki ilk defa seçimler üst üste zamanında yapılıyordu. Millet koalisyon dönemlerini çoktan unutmuştu.

2007’deki Anayasa değişikliği referandumu da Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlandı. Artık Cumhurbaşkanını halk seçecekti… Bu değişiklik sonrasındaki ilk cumhurbaşkanlığı seçimi 10 Ağustos 2014’te gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı seçimi için adaylığını koyan Erdoğan, seçimlerin ilk turunda aldığı %51,79’luk oy oranıyla ikinci tura gerek kalmadan ülkenin 12. Cumhurbaşkanı seçildi.

16 Nisan 2017’de gerçekleştirilen referandumda ise Parlamenter Sistem tarihe karıştı ve Başkanlık Sistemi devreye girdi. Bu referandumun sonrasında yapılan 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan, ilk turda aldığı %52,59 ile Başkanlık Sisteminin ilk cumhurbaşkanı oldu.

Muhalefet dünyayı arkasına aldı ama!

Bu arada sayın Erdoğan 15 Temmuz 2016 tarihindeki işgal girişiminin ardından Batı ve bilhassa ABD ile zorlu bir mücadelenin de içine girecektir. Suriye harekâtları, terörü bitirme noktasına getirmesi, Mavi Vatan Doğu Akdeniz meselesi, Libya ve Azerbaycan’da sonuç alıcı girişimler Türkiye’nin dünyadaki prestijini gittikçe artırdı.

Buna karşılık pandemi süreci, zorlu mücadeleler, deprem vesair felaketler ekonomiyi önemli ölçüde sarstı. Batı ise Türk ekonomisini yıpratmak için her tür gayreti gösteriyordu.

Gittikçe etkili bir güç hâline gelen Türkiye’nin yoluna taş koymak ve sayın Erdoğan’ı devirmek üzere açıkça taraf hâline gelmişler ve muhalefeti desteklemeye başlamışlardı. Bir araya gelmesi imkânsız yedi parti sadece Tayyip Bey’i gönderebilmek uğruna Batılı güçler tarafından birbirine zamk gibi yapıştırıldı.

Bu durum 14 Mayıs 2023 seçimlerini nazik bir hâle getirdi. Öyle ki muhalefet seçim olmadan zafer kutlamaya hazırlanıyordu.

Ancak Cumhur İttifakı milletvekili sayısında Millet İttifakı’na ezici bir üstünlük sağlarken Cumhurbaşkanlığı kıl payı ikinci tura kalmıştı.

14 gün sonra (28 Mayıs) yapılan ikinci turda ise sayın Erdoğan bir kez daha %52,18 oyla Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu’nu sandığa gömdü.

Böylece seçimlerden bir kez daha zaferle çıktı ve dünyanın takdirini kazandı.

Türk ve İslam âleminin sevinci görülmeye değerdi. Erdoğan nezdinde bir buçuk milyarlık İslam âlemi sanki yekvücut olmuştu…

Birleşen muhalefet Batı dünyasını da arkasına almış ama, bir kez daha LİDER önünde diz çökmüştü!

Neden kaybediyorlar?

Muhalefet, yirmi bir yıl boyunca girdiği 15 seçimde neden kaybediyor? Neredeyse ABD başta olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinin desteğine rağmen neden başarılı olamıyor?

Gerçekten üzerinde durulması gereken bir durumdur.

Muhalefet bunu hakkıyla değerlendirmedikçe başarı hayaldir.

Bunun birinci nedeni başarısızlığın sebeplerini her defasında es geçmesidir.

Nitekim son seçimde de sadece seçmeni suçlayıcı yorumlar ve hatta depremzedelere saldırmak gibi gözü dönmüş davranışlar onların milletten ne kadar uzak olduklarını göstermektedir.

CHP tek parti dönemindeki davranışlarının hâlâ esiridir.

Vesayetten kurtulamamaktadır. Hâlâ ABD ve AB kararlarına aynen uymak gibi sözlerle milletin huzuruna çıkmaktadırlar.

Oysa aynı güçler yıllardır Türkiye’nin bölünmesi için çalışmaktadır. Bunu görememek gerçekten çok büyük bir gaflettir.

CHP, milletin değerlerine yabancıdır. Ayasofya’nın açılışına dahi tahammül edememektedir!..

Seçim öncesinde Millet İttifakı menfaat pazarlıkları yaparak bakanlık ve cumhurbaşkanlığı yardımcılığı dağıtırken, Cumhur İttifakı prensiplerde birleşiyordu. Millet pazarlıklara sıcak bakmadığını açıkça gösterdi.

Ayrıca milleti heyecanlandıracak hiçbir proje sunamadılar. Sadece Sayın Erdoğan’ı göndermek gibi sığ bir politikaya takılıp kaldılar. Verdikleri vaatler de inandırıcı olmaktan çok öte idi.

Oysa karşılarında 21 yıldır seçimlerden milletin yüksek teveccühüyle kazanmış bir Cumhurbaşkanı vardı. Millet vatan, bayrak, ezan ve hizmet sevdalısı bu lidere tutkundu. O milletin hem dilinde hem kalbinde idi. Uzun adam, “Reis” ve “Baba” gibi sıfatlarla candan seviliyordu. Bu sevgi öyle kolay vazgeçilecek bir şey değildi.

Nitekim vazgeçilmedi. “Lider Adam”, liderliğini son seçiminde de perçinleyerek adını, Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir daha kolay görülmeyecek bir şekilde yazdırdı…   

    TEFEKKÜR
    Allah’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol
    Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol
                                              Mehmet Akif Ersoy

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
23.06.2023
Türkiye Gazetesi

    https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/lider-recep-tayyip-erdogan-638724