Heba olan paralar!

Heba olan paralar!

Bir dönem İBB Kültür AŞ’den davet etmişlerdi. Konu “gençlerimize yönelik neler yapabiliriz” üzerine idi. 

Bu arada o güne kadar yaptıklarını önüme koydular. Gerçi birçoğuna vâkıftım. Görmediklerimi de bu vesileyle öğrenmiş oldum. 

Onlara şunu sordum: “Yüzlerce araştırma çalışması yaptırmışsınız ve kitaplar bastırmışsınız. Size soruyorum. Şunların hangisinden liseli talebelerimiz haberdar oldu? Şu kitaplar hangisinin eline ulaştı?”

Beni dinleyenler bu sualim karşısında olumlu hiçbir şey söyleyemediler.

Efendim bunlar prestij kitapları, dediler. 

Kime gider bu beş kg ağırlığındaki kitaplar, kim alır ve kim okur söyler misiniz? 

Hediye olarak vekiller, müdürler ve amirler alır, onlar da açıp üç sayfa okumazlar. 

“Sizin işiniz onlara çalışmak mı?” dedim. 

Aslında o sırada İBB Kültür AŞ Müdürü değişmişti. Yeni müdür belki de bu durumdan rahatsızdı. Yeni bir şeyler yaptırmak istiyordu. Benimle de istişare ediyordu. 

Fakat önemli bir yaraya parmak basmıştım. 

Maalesef 2003 yılından itibaren birileri İBB Kültür AŞ’ye çöreklenmişti! Sadece alacakları parayı düşündüler. Yıllarca prestij kitapları diyerek sömürdüler. Bunlara sık sık da Başbakanlık veya Cumhurbaşkanlığı ödülleri verdirildi. Biliyorum şimdi de bunların bazıları yine kültür işlerinde sahnedeler. 

Sayın Cumhurbaşkanımıza görünmekten başka hiçbir dertleri yok bu beyefendilerin. Tek dertleri onunla arada bir görüşmek, selamlaşmak veya muhabbet tazelemek. 

Neticede, gençlik üzerinde hiçbir iz bırakmadan kayboldular. 

O gün genel müdüre; “Bakın kardeşim! Liselilere dönük tarihî, edebî ve dinî eserler bastıramaz mısınız? Bunları uygun fiyatla mümkünse maliyetine satamaz mısınız? Yazarları konferanslara götüremez misiniz?” demiştim. 

Maalesef yapamadılar. Dostlar alışverişte gördü! 

Paralar ahbap çavuş ağı içerisinde dağıtıldı. Güya araştırma ekipleri kuruldu. Kimsenin taşıyamayacağı eserler bastırılıp vitrinler süslendi.

Sonuç maalesef sıfır. 

Buyurun bugün yirmi otuz yaş arasındaki gençlere soralım. AK Parti döneminde İBB Kültür Hizmeti olarak size ne verdi diyelim. Maalesef bu suale olumlu cevap verebilecek yok gibidir. 

Evet gençlik neden bu hâlde? Şimdi dana iyi anlaşılmıyor mu? 

Ne verdin ki ne isteyeceksin! 

Dindar gençliği hedef edinen, Ömerler, Hamzalar yetişecek ideali ile hareket eden AK Parti bu konuda neredeyse sınıfta kaldı. 

AK Partili belediyelerin takdire şayan fevkalade hizmeti olarak devam eden kitap fuarları da olmasa inanın bu konuda göze gelen hiçbir hizmeti bulunmayacaktı. 

Gerçekten bunun sebepleri çok. Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığını yürüten kadroların önemle üzerinde düşünmeleri gerekli bir konu. Hâlâ zarf ile uğraşanlar mazrufta ne var bilemezler…

Diyanet’in FETÖ faaliyetleri!

Geçen hafta Diyanet’in FETÖ konusundaki duyarsızlığını eleştirmiştim. 

DİB Başkanlığı bana bir dosya gönderdi. İncelediğimde neredeyse her güne bir program düşecek şekilde faaliyet yapılmış olduğunu gördüm. Kitaplar, makaleler yazılıyor, araştırmalar yaptırılıyor. Konferanslar düzenleniyor.

Belli ki başkanlık boş durmuyor. FETÖ’yü anlatmak üzere çalışmalar yapıyor. 

Öyleyse can alıcı sual şu: Bunlar neden bilinmiyor? Halka ve gençliğe neden yansımıyor! 

Tahminim ciddi manada para da harcanan bu faaliyetler yine ahbap çavuş ilişkisi içinde dostlar alışverişte görsün anlayışı ile mi yapılıyor? 

Cevabını vermek zor. 

Zira faaliyetlerin sahaya hiç yansıması yok! 

Yansıyan yüzü nedir diye sorarsak karşımıza hep bir “Din istismarı” söylemi çıkıyor. 

Çalışmalar hep bu yönde gelişiyor. 

Zaten bu durum Diyanet’te daha Mehmet Görmez gitmeden başladı. Aynen de devam ettiriliyor. 

Şunu net ifade edeyim ki “Din istismarı” söylemi FETÖ’yü gizleme, saklama, kapatma ve hafife alma projesidir. İfadeye bakın şimdi: “Ey Cemaat-i Müslimin! Din istismarcılarına aldanmayın!” 

Oldu efendim aldanmayalım. Peki, “Kim bu din istismarcıları ne yapar, ne söyler? Dini sadece kullanır mı yoksa dini bozar mı? Nasıl bileceğim nasıl anlayacağım? Biraz açar mısınız?” dediğinizde orada yoklar.

Bakınız bazı faaliyetleri unutmayalım. 

FETÖ işgal girişiminde bulunduğu andan itibaren Cumhuriyet, Oda TV ve avaneleri hep diğer cemaatleri hedef gösterdiler. Devleti onların üzerine yönlendirmek istediler. Çünkü onların hedefi iyi kötü, doğru eğri demeden İslam diyen herkese yönelikti. Din istismarcıları tabiri, onların da çok kullandığı bir terimdi. 

Hatta bir 15 Temmuz yıl dönümünde eski bir İlahiyat dekanı hem de TRT 1 kanalında “bin FETÖ var” diye bağırmıştı. Üçünün adını söyle dediğimizde ortadan kayboldu. 

Diyanet’in FETÖ ile ilgili faaliyetlerinde sosyal mecralarda neler var araştırayım bakayım dedim. Şaşırdım. Bana gönderilen dosyadaki onlarca eser, makale ve programdan inanın üçü ortada görülmüyor. Onlara da eser denirse tabii. 

Birinin adı: “Kendi Dilinden FETÖ Örgütlü Bir Din İstismarı” diğeri ise “FETÖ Örgütlenmiş Din İstismarının Tahlili…” Şimdi dikkatinizi çekerim. Bu iki eserin de yazarı Kolektif. Evet yazar ismi yok! Mehmet Görmez’in gittiği hafta ortaya konulan FETÖ raporunun da yazarları yoktu nedense!

Bunlar neden ortaya çıkmıyorlar, neden kendilerini gizleme ihtiyacını duyuyorlar, söyler misiniz? 

Soruyorum. Diyanet’teki DİYK üyeleri neler yapıyorlar acaba? 

Zuhru ahir namazı ile uğraştıkları kadar ETÖ ile uğraşmadılar. FETÖ ile siyasi mücadeleyi devlet yapar kardeşim. Diyanet olarak sen onun dini bozan fikirleri ile uğraşacaksın. Onun İslam dışına nasıl çıktığını anlatacaksın. 

Bunu Diyanet’te anlatabilecek kişiler var mı bilmiyorum. Fakat Burhan İşliyen’in hazırladığı veya hazırlattığı hutbe, Metin Külünk Bey’i dahi çileden çıkarıyorsa gerisini siz düşünün!..

Uykuya mı yattılar?

Buyurun evvelki hutbelerden de bir bölüm: 

“15 Temmuz, milletimizin maruz kaldığı en büyük ihanetlerden birinin yıl dönümüdür. Masum insanlarımızın temizliğini kullanarak, dinimizi referans göstererek temiz insanların duygularını kendilerinin hain ve kötü emellerine alet eden bir terör şebekesi vatanımıza, birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize istiklal ve istikbalimize kastetmiştir. Tarihte nice zorlukları aşan milletimiz inandığı değerler uğruna azim ve kararlılıkla; dinine, vatanına, milletine, özgürlüğüne sahip çıkmış; hain darbe girişimi Allah’ın inayeti, idarecilerimizin kavrayışı, milletimizin cesaretiyle âlem-i cihana örnek olacak bir direnişle üstesinden gelmiştir.” 

Elhak doğru ifadeler. Fakat bunları TV’lerde üç beş yıl boyunca duydu bu millet? Bu sözlerden sadece darbe faaliyeti ve darbeye karşı duruş anlaşılır.

Peki ailesine, milletine, dinine, devletine ölümü reva gören bu gençler, bu kadrolar nasıl devşirildi? Hangi kitaplarla hangi fikirlerle mankurt edildi, söyler misiniz? 

“Dinlerarası diyalog” denen felaket neden üstüne basa basa anlatılmıyor?

FETÖ’nün iman esasları neden sorgulanmıyor? 

İslam’ın içini boşaltıp niçin gençleri ibadetsiz bir İslamiyet’e götürüyorlardı?

Neden Rahmi Yaran ve onun gibi onlarcası hâlâ, bir FETÖ Projesi olduğu kesinleşmiş olan sabitlenmiş Kutlu Doğum Haftası rüyası görüyorlar?   

Rahmi Yaran’ın dediği gibi Mevlid-i Nebi Haftası özellikle daraltılarak mı yapılıyor? DİYK üyeleri neden konuşmuyor? 

FETÖ’yü savunmak ona hakaret ettirmemek için Edip Yüksel’in karşısında ter döken DİYK üyesi Halis Aydemir uykuya mı yattı? 

Bu ifadeleri biz kullansak dört taraftan saldırıya geçerlerdi. Mehmet Görmez’i savundukları kadar dini diyaneti savunmuyorlar. 

Mevlid-i Nebi Haftası gerçekten daraltılarak mı yapılıyor? Sayın Kılıçdaroğlu artık onun için mi katılmıyor?!. 

Bunları cevaplayacak bir Diyanet görevlisi yok mu?

TEFEKKÜR

Ne kadar kaçsan önünden tutacaktır bir gün

Pençe-i saht-ı ecel gûşe-i dâmânından

Ferid Kam

(Ne kadar kaçsan önünden, bir gün tutacaktır,

Ecelin güçlü pençesi, eteğinin bir ucundan).

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

28.07.2023

Türkiye Gazetesi

    https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/heba-olan-paralar-639170